Zeynebiye TV’ye konuk olan Hollanda Şii Meclisi Başkanı ve Rotterdam Hicret Camii İmamı H. Ş. İsrafil Demirtekin, Zeynebiye TV’nin kendisine yönelttiği soruları yanıtladı:
Zeynebiye TV: Sayın hocam bize vakit ayırdığınız için sizlere teşekkür ediyoruz. İzleyicilerimizin de sizleri tanıması açısından bize kendinizden bahsedebilir misiniz?
H. İsrafil Demirtekin: Ben her şeyden önce değerli izleyicilerimi Zeynebiye TV’yi ve siz çalışanları hürmet muhabbet ve sevgi ile selamlıyorum. Allah’ın rahmet ve bereketi sıhhat ve selameti üzerinize olsun. Şiaların medarı iftiharı olan maneviyat yuvası Zeynebiye’de bulunmaktan onur ve kıvanç duyuyorum.
Ben şahsen Iğdır’ın Kuzugüden Köyü’nden İsrafil Demirtekin. Takriben 23 yıldır, 1991 yılından bu yana Avrupa’da Hollanda’nın Rotterdam şehrinde ikamet etmekteyim. Hollanda da oranın devleti tarafından resmen tanına Şia Meclisi’nin başkanlığını yapmaktayım. Orada cami imamı olarak ve Hollanda deyimi ile “resmi dini öğretmen” olarak hizmet etmekteyim.
Ben şahsen 15 yaşında yurtdışı yaşamıma başladım. On yıl İran geçmişim var. Oradaki tahsil dönemimiz İran inkılabının oluşumu, devrim öncesi 3 yıl devrim günü, orada ve 7 yıl da devrim sonrası İran’da bulunmamız hasebi ile daha sonra Türkiye’ye geldik.
Türkiye’de de maalesef o günkü siyasi durumlar nedeni ile 5 yıl yurtdışı yasağımız oldu. Daha sonra Hollanda’dan Den Haag kentinden -ki Lahey Dünya Adalet Divanı da ordadır-, orada Ehlibeyt Camii değerli mensupları aracılığı ile resmi imam olarak davet edildim ve 1991 yılında Hollanda’ya hicret ettim.
3,5 yıla yakın Den Haag Ehlibeyt Camii’nde hizmetim oldu. Daha sonra bazı nedenlerden dolayı oradan ayrılmak mecburiyetinde kaldım. Ve Rotterdam kentine -ki bugün Avrupa’nın kültürel şehri olarak seçilmiştir ve liman şehridir- orada Türkiye’den giden işçi kardeşlerimizin, Ehlibeyt dostlarının oluşturmuş olduğu, 1985 yılından beri hizmete açılan Hicret Camii, Şialar’ın ve Caferiler’in, Ehlibeyt dostlarının açmış olduğu camiidir. Benden önceki orada hizmet eden iki alimimiz vardı biri İranlı merhum Seyyid Heşturidi Ağa ve ondan sonra ise Merhum Hacı Ş. Selman Ağa ve onun irtihallerinden vefatlarından sonra benimde Denhag’dan ayrılmam hasebi ile oraya intikal ettim 94 yılında.
O gün bugündür ordayım. Tabi ki gurbet yani ne olursa olsun Allah hiçbir ferdi vatansız etmesin, vatanını da emniyetsiz etmesin, Allahtan dileğimiz bu güzel ülkemizi al bayraklarımızı göklerden indirmesin, ezanlarımızı susturmasın ve bu devletimizi yönetenlere akıl şuur izan ve inşallah imanı kâmil ihsan buyursun.
Zeynebiye TV: Avrupa'daki çalışmalarınız ve hizmetlerinizden de bahseder misiniz?
İsrafil Demirtekin: Değerli vatandaşlarımız, hemşerilerimiz tabi ki vatanda olması hasebiyle kıymetini bilsinler, çünkü gurbette olanlar daha fazlası ile bunu anlamaktadırlar. Gurbetçi kardeşlerimizin şöyle bir sıkıntısı var. Orada yabancı, burada Almancı veya Hollandalı’ lar. Ancak tabi ki oradaki Müslüman kardeşleriminiz bir çoğu geleceği düşünerek işçi olarak gitmeleri ile beraber, geleceklerini düşünerek, mesela benim bulunduğum camide parmak sayısından az kişilerin oluşumu ile yapılan bir cami vardı.
Bu Hicret Camii, cami denildiğinde elbette Türkiye’de ki camiler zihninizde canlanmasın. Orada bir binadır. O binayı almışlardı 4 veya 5 kişi onlardan bir tanesi de Zeynebiye külliyesinde emeği olan Hacı Merhum Hüseyin Çiçek ruhu şad olsun, o kardeşlerimizin katkısı ve çabası ile Hicret Camii oluşmuş.
85 yılında ve 94 te orada hizmete başladım. And olsun o günkü para ile 60000 Gulden yani Euro’ya çevirdiğimiz zaman 28000 küsür Euro’ya o cami alınmıştı. 25 yıl orda hizmet edildi. 25 yıl zarfında Eindhoven şehrinde bir Ehlibeyt Camisi oluştu, buranın katkısı ile Denhag'da camiye ekler yapıldı.
Birçok kuruluşlar hatta oradan Türkiye’mizdeki birçok camilere katkıda bulunuldu. Şöyle arz edeyim ki; en azından her yıl benim oradaki cemaatten 20000 Euro’ya yakın yardım kuruluşlarına, depreme, zelzeleye, su baskınlarına, felaketlere veya fakir bölgelere yardım toplama durumu vardır.
İşte o kuruluşumuzun 25 yıldan sonra, o 28000 Euro’yu Ehlibeyt’in bereketi öyle bir pozisyona getirdi ki, 25 yıl sonra o binayı biz 500.000 Euro’ya sattık. 500.000 Euro’ya daha değişik, 2600 metre uzaklığında ekstradan yeni bir merkez aldık. Oradan daha geniş, daha mükemmel, daha yeni yapılı. Şu anda orada meşgulüz. Mesela ben, Türkiye’mizde cuma namazları, elbette ki Allah değerli liderimin de vücutlarını bi bela etsin çok mükemmel, buradaki Zeynebiye ‘deki bir cemaat namazının katılımı belki diyebilirim ki benim orada ki bir bayram namazının sayısı kadardır.
Ben buradan seslenmek istiyorum değerli izleyicilerimize, kıyamet gününde sizden davacı olacak yerlerden birisi camilerdir, Kuranı Kerim’dir ve ulemadır. Bu hizmetler yapılıyor ise lütfen bu konularda duyarlı olun katılın ve katılımcıları da kazanın, yoksa Allah bu nimetlerinin hesabını sorar.
İşte o camimizde ben Cuma namazlarında şu anlık üç dilde hutbe vermek mecburiyetindeyim. Arapça, Farsça ve Türkçe olarak. Bazen de Flemenkçe, çünkü bakıyorum cemaate en azından dokuz milliyetten katılım var, tek Türkler değil bu vesile ile Allah’a hamd senalar olsun, o küçük caminin etkisi ile onlarca kişi Ehlibeyt mektebi ile tanıştı.
Yerli olan Hollandalılardan şuanda iki tane aile İran’ın Kum kentinde alimlik dersi okuyor müslüman olmuş, Şia olmuş ve orada alimlik dersi okuyor. Bu ilahi nimettir ve hadiste de vardır k; Sahibimiz Ağa İmam-ı Zaman geldiklerinde batı doğudan daha önce kabullenecektir.
Seyit Cemalettin Esad Abadinin bir hatırasını arz edeyim daha sonra sorunuzu alayım. Ben Avrupa’ya gittim, İslam’ı buldum müslüman göremedim. Asya’ya geldim Müslümanları gördüm, ancak İslam yoktu. Yani hakikaten bakıyoruz, İslam’ın ameli genellikle orada uygulanmakta.
Bir örnek vereyim sabah kalktım, arabamın camının önünde bir kart. Adam Felemenkçe(Hollanda ‘da konuşulan dil) yazmış benim de Flemenkçe’m o zamanlar yok. Verdim çocuklara, dedim “Bu ne diyor?” Yazmış ki; Beyefendi ben sabah parktan çıkarken farkına varmadım, arabana arabam dokundu. Eğer davacı olursan bu benim numaram buyur. O anda kendi kendime dedim ki; “ Allahu Ekber bakınız insan hakkı bu, yani ben bugünkü müslümanlar hangi pozisyondalar.” İnşallah ümit ederim ki, Zeynebiye kuruluşundan günümüze toplumumuza ışık tutmuştur. Değerli liderimin önderliğinde değerli alimlerimin ve özellikle üstadım Ş. Hamit Ağa’nın hizmetleri karşılığında ben gençlikten beklentim bu ki bu bayrağa çok önemle sahip çıksınlar.
Çünkü necat yolu, kurtuluş yolu, Ehlibeyt ve Kuran’ın yoludur. Allah muvaffak eylesin ve ben Avrupa penceresinden baktığım zaman Aşura’nızı gördüğüm zaman buradaki merasimleri gördüğüm zaman ve Zeynebiye TV’yi internetten izlediğimiz zaman gerçekten göğsümüz kabarıyor. Allah’ım çok şükür adedimiz az, ama gücümüz çok Allah bu gücü bize çok görmesin.
Zeynebiye TV: Selahattin Özgündüz ile nasıl tanıştınız?
İsrafil Demirtekin: Evet, ben Sayın Liderimiz Hacı Ş. Selahattin Ağa’nın elbette ki akrabalık bağı kendi yerinde, ama tanışma boyutu var. İlmi tanışma boyutu Onlar’ın Ali İshak diye bir hocaları varmış, İran’da ders okudukları dönemde mi yoksa Necef’te mi bilmiyorum.
Ben ilim havzasına girdiğimde, Bab-ı Hadi Eşer diye bir kitap var onu okumak üzere, bizde o ilim havzasından meşhur hocalara elbette ki müracaat edilirdi. Biz de Ali İshak Hoca’mızdan ders almaya gittik.
Bir dönem orada ders okuduk, kendilerinden ve Değerli Liderimin tarif ve şanını onun ağzından dinleyerek vakıf oldum.
Şunu söyledi; dedi ki, iki tane Türkiyeli talebe vardı biri Ş. Salah (onlar Salah derler) Selahattin, diğeri de Ş. Hamit. Onlar İranlı ve yabancı talebelerin on yılda kat edecekleri mesafeyi, onlar 3 yılda kat ettiler. Çok zekilerdi, çok akıllı ve çok çalışkanlardı.
O gün benim gerçekten göğsüm kabardı , ne güzel üstattan böyle bir şeyi duymak ve ayrıca güneşi tarif etmek çok zor. Yani Ş. Selahattin’i tanımak için Zeynebiye’yi görmek yeterlidir. Bugün Türkiye’mizdeki durumu görmek, yaşamak yeterlidir.
Ben 1980 yılında askerlikten terhis olup geldim. Ve bu Zeynebiye ’ye geldim, o zaman ağabeyim buradaydı, Mehmet Demirtekin Allah selamet etsin. Camiye geldim, cami o zaman küçüktü ve Halkalı bugünkü gördüğümüz şekilde bir Halkalı değildi.
Herkesin evinde onlarca bidon, bol çamuru olan ayakkabının tabanını sökecek bir çamur, ama ona rağmen Zeynebiye’nin o birliği, o dirliği, o dirayeti beni kendisine cezbetti ve o günden beri ben kendim, fahri bir Zeynebiye’liyim yani Zeyneb’in izciliği.
Bu arada tabi ki diğer kuruluş, kardeşlerimin tümünü ihram ve saygı ile selamlıyorum. Allah cümlesini muvaffak etsin, ama bununla beraber Zeynebiye öncesi Şia’nın sesi yoktu. Bunu herkes biliyordu. Güneş gibi gözüken bir şeydir bunu kimse inkâr edemez.
Vilayeti Mevla Ali (as) evet Valide Handa okunuyordu, o da caminin içinde, ama Değerli Liderim ve değerli üstadlarım, alim arkadaşlarımızın himmeti ile sıkıntılar yaşanarak, hapisler görerek, eziyet çekerek, maddi sıkıntılara göğüs gererek, hamd olsun bugün öyle bir pozisyona gelmişiz.
Ben o duruma gelmişim ki, şuan da Zeynebiye Tv’nin karşısında oturmuş, değerli izleyicilerimizi selamlama şerefine nail olmuşum. Allah muvaffak etsin, ancak tabi ki biz geçmişte hep sahabe ile övünmüşüz. Ebuzer anlatıldığında gözlerimiz yaşarmış, Selman, Miktad anlatıldığında gözlerimiz yaşarmış. Ama bugünkü her müslüman, her Ehlibeyt dostu, bunu kendisine sormalı, ben karenin neresindeyim, ben zamanın Ebuzer’i olabiliyor muyum, Selman’ı olabiliyor muyum, olmam gerekiyor mu, yoksa sadece o döneme mi has bir şeydi, yoksa bugün onlara ihtiyaç var mı, yok mu? Bunu her müslümanın vicdanı ile karşı karşıya gelerek değerlendirmesi lazım.
Dolayısı ile bugün yalın ayaklar ve bu işçi kesiminin o gücü ile elhamdulillah bugün Ehlibeyt mektebi bu derecelere varmıştır. Bu nimetin değerini bilelim. Allah muvaffak etsin ve ben Değerli Liderime gerçekten derin hürmetlerimi arz ediyorum. Allah’tan başta sağlık ve başarılar niyaz ediyorum, bu uğurda Zeynebiye bazında Ehlibeyt mektebi boyutunda vallahi bana düşecek görev eğer Ehlibeyt mensuplarının Kuran erbabının ayakkabılarını dizmek ise onu seve seve kabullenirim.