"Bismillahirrahmanirrahim
Selam olsun Zeyneb'e, selam olsun Zeyneb'in dedesi Resulullah (saa)'a ve onun Ehlibeyt'ine!
Selam olsun Resulullah'ın ve Ehlibeyt'inin yolundan yürüyenlere, O'nun emanet bıraktığı iki paha biçilmez değere sahip çıkanlara Kuran'a ve Ehlibeyt'e sahip çıkanlara!
Resulullah'a ve O'nun Ehlibeyt'ine düşman olanlara da lanet olsun. Geçmişten günümüze, günümüzden geleceğe de o düşmanlara Allah'ın laneti olsun!
Hz. Zeyneb-i Kubra (sa)'nın türbesine yönelik tehdit diye sordunuz, bu soru aslında daha genel bir konuyu içermektedir. Yani neden Hz. Zeyneb'in türbesi tehdit altında? Kimler tarafından tehdit altında? Kimler tarafından tehdit altında olduğunu dikkate aldığımızda sadece Hz. Zeyneb'in türbesi değil, Hz. Peygamber (saa)'in de türbesi tehdit altında.
Olaya bu açıdan bakmak lazım, çünkü burada bir zihniyet var ve bu zihniyet öncelikle Resul-i Ekrem (saa)'ın mübarek kabri şerifinin bulunduğu topraklara hakim. Yani Vahabiler o topraklara hakim. Bunların sabıkasına baktığımızda Resulullah'ın yakınlarından tutun da, onun amcası, evladı, onun zeveccatı, muhteremesi ve bütün akrabaları, amcası, amcazadesi, Hz. Hatice validemizin ve diğer eşlerinin türbeleri, çok daha önceden tahrip edilmiştir.
Kim tarafından? Yahudiler tarafından mı? Hayır. Müşrikler tarafından mı? Hayır. Hristiyanlar tarafından mı? Hayır. Kim tarafından? Sözümona kendini en has Müslüman zanneden güruh tarafından. Vahabiler tarafından. Bunlar Osmanlı'yı yıkmak, arkadan vurmak için, İngilizler tarafından türetilmiş, bir anlayışın mensuplarıdırlar. Muhammed Abdul Vahhab'ın peşinden yürüyenlerdir ve Muhammed Abdul Vahhab'ı İngilizler yetiştirmiştir.
Bunlar, Hz. Ali (as)'ın buyurduğu üzere, "görünürde hak gibi görünen, fakat batıl amaç güdülen" söylemlere sahiptirler. Bütün bu yaptıkları cinayetleri güya tevhid adına yapıyorlar ve şirke karşı cihad ediyorlar. Bu anlayışla Vahabiler, kendilerinden başka herkesi müşrik olarak görüyorlar.
O bakımdan Müslümanların sadece belli bir kesimi, zümresi, mezhep mensubu değil, Vahabiler'in haricinde bütün Müslümanlar, hepsi onlara göre müşriktirler, dolayısıyla onlar ölümü hak ediyorlar ve çekilmedikleri zaman fırsat burduklarında bu müşrikleri katledeceklerdir. Aynı zamanda, onlara ait bütün mukaddes yerleri, kabirleri, türbeleri yakıp yok edeceklerdir.
Osmanlılar İslam büyüklerinin büyük bir itina, büyük hürmet gösterirdi. Hz. Peygamber (saa)'in eşlerinin sultanı denebilecek, Hz. Hatice validemizin kabri üzerine türbesi Osmanlılar tarafından yapılmış, aynı şekilde Hz. Peygamberin amcası Hz. Ebu Talib'in kabrinin üzerine türbe yapılmış, Hz. Hamza -ki Seyyid-i Şüheda'dır- O'nun kabrinin üzerine türbe yapılmış, keza Uhud şehitlerinin, Peygamberin diğer eşlerinin, çocuklarının ve diğer islam büyüklerinin, hangisinin mezarının üzerinde türbe varsa Osmanlı tarafından imar edilmişti. İngilizler tarafından yerleştirilen bu zihniyetin mensupları, Osmanlılar Hicaz topraklarından çekildikten sonra, Vahabiler Osmanlı'yı arkadan vurduktan sonra İngilizler'den de oraları yönetmeyi ödül olarak aldılar. Böylece başladılar oraları yakıp yıkmaya, yerle bir etmeye.
Ehlibeyt imamlarından, Hz. Resulullah (saa)'ın ciğerparelerinin bulunduğu, İmam Hasan-ı Müçteba'nın ve İmam Hüseyin'in oğlu Hz. İmam Ali Zeynelabidin'in ve onun oğlu, İmam Muhammed Bakır'ın ve onun oğlu İmam Cafer-i Sadık'ın yani 4 tane de Ehlibeyt imamının kabirleri Cennet-ul Baki'de, Baki Kabristanlığı'ndadır. Hz. Peygamber'in amcası Abbas'ın da kabri, Baki Kabristanlığı'ndadır ve tümünün türbesi yerle yeksan edildi, yok edilmek istendi, kabir ziyaretlerini yasakladılar. Oysa ki Peygamber (saa)'in sünnetidir kabristan ehlini ziyaret etmek, onlara dua etmek ve onları şefaatçi kılıp, onlara tevessül etmek, onların hürmetine Allah'tan bir şey dilemek. Bu bütün mezheplerce kabul edilen bir husustur, ayrıca Kuran-ı Kerim'de buna cevaz vermiştir, hatta bunun da ötesinde teşvik etmiştir. Kendi kendine istiğfar etmek yerine, gidip Resulullah'tan, "-Ya Resulullah benim için istiğfar et" demek daha üstündür. Çünkü Resulullah'ın duası Allah katında kabul edilir reddedilmez. Ama biz dilediğimiz zaman, biz günahkarız, bizim günahlarımız dualarımızın kabulüne engel olabilir.
Tevessül Duası'nda da olduğu gibi, onların yüzü suyu hürmetine, Allah'tan diliyoruz ki Allah bizim günahlarımızı affetsin ve dileklerimizi bizlere ihsan etsin. Bunun için onların şefaatçi olmasını istiyoruz.
Fakat onlar bütün Müslümanları bir tarafa atıyor, hepsini müşrik olarak telakki ediyorlar, sadece kendilerini Müslüman zannediyorlar, böyle sakat İslam anlayışıyla, ilerleyen tarihlerde görüyoruz ki bunlar terör örgütleri oluşturdular ve şimdi, dünyanın bir ucundan bir ucuna bunlar, islamın imajını bozmak için ellerinden gelen her vahşeti sergiliyorlar.
Şu akla gelebilir, “Madem onlara göre kabirlerin üzerine türbe yapmak şirkse, neden Hz. Muhammed'in kabrini, O'nun türbesini neden yıkmadılar?” sorusu akla gelebilir. Evet, onu da yıkmak istediler, fakat o zaman Mustafa Kemal Atatürk, onlara ültimatom verdi, "Eğer Hz. Peygamber'in türbesine dokunursanız, bunu savaş sebebi sayar, Mehmetçiği alır oraya inerim, " şeklinde ültimatom verdi. Yani Allah korkusundan değil, kul korkusundan kendi inançlarına da aykırı olarak, bu olayı durdurdular, şu anda da bunu içlerine sindirmiş değiller. Diğer Müslüman ülkelerden korktukları için, oraya dokunmuyorlar. Diğer İslam ülkelerinin buna tepkisiz kalacaklarını düşünseler, en erken zamanda orayı tahrip eder, yerle yeksan ederler.
Bütün Hacc'a gidenler, Mekke'yi, Medine'yi ziyaret edenler, bu olayı gözleriyle görmekteler, Vahyin ilk geldiği yer olan Hira Mağarası'na insanlar tırmanmak için onca meşakkate tahammül eder, yaşlısıyla, genciyle, engellisiyle, sürüne sürüne Resulullah'ın ibadet ettiği mağaraya tırmanmak ister, ama onlarda zerre kadar saygı yoktur. Peygamberin vahiy aldığı mağaranın yolunu yapmak yerine, tam tersine her türlü pisliğin orada kalmasını istiyorlar ve insanların oraya çıkmamasını istiyorlar.
Ayrıca son yıllarda o dağa maymunlar bırakmışlar, maymunlar insanların elindeki yiyeceğine, suyuna vs. saldırıyorlar, böylece, özellikler bayanların korku duyup oraya çıkmayacağını, dolayısıyla erkekler de çıkmayacak planları yapmışlardır. Resulullah'ın izini silmek için çabalayan, ümmetin içindeki bu münafıklar, Allah'a iman etmiş değildirler, ikiyüzlüdürler, tamamen İngilizler'in ürünüdürler, bunlar İslam ümmetinin iç düşmanlarıdırlar, en tehlikelidirler, bunlar herkesle işbirliği yapar, İslam ülkeleri hariç ve Müslümanları sürekli arkadan vururlar. Bunlar Peygamber'e ait bütün anı yerlerini yok etmişlerdir. En son olarak da Hz. Peygamber'in dünyaya geldiği evi yıktırarak onun yerine umumhane yapmışlardır. İnsan söylemekten tüyleri ürperiyor.
Sahabelere ait mescitleri yıkmışlardır, “Yedi Mescid” diye bütün Müslümanlar tarafından ziyaret edilen, Peygamber mescidi dahil, Hz. Bilal Mescidi, Hz, Ali, Ebubekir, Ömer, Osman, Salman, Hz. Fatıma Mescidleri'nin ziyaretini yasaklamışlardır. Şimdi kendileri uyduruk bir mescit yapmışlardır, oraya zorluyorlar. Bu yıl Umre'ye gittiğimde de, Müslümanlar tepkiliydi, "Hayır, bizim gerçek mescitlerimizi yıkıp, kendi istedikleri mescitlere götürmek istiyorlar, onların mescitlerine gitmiyoruz " şeklinde tepki gösteren Müslümanlara rastladım.
Bunlara baktığımız zaman, Hz. Zeyneb'in türbesinin tehdit altında olması o genelin içerisinde bir detaydır. Hz. Peygamberin türbesi tehdit altındadır, burada Hz. Eyüp'ün türbesi tehdit altındadır. Cennetin en mutena yerini kazanayım diye, günün birinde birisi çıkıp Eyüp Sultan'ın türbesini tahrip ederse hiç şaşmamak gerekir. Ve bunu kendileri açısından bir zafer olarak kabul ediyorlar, bir putu yıktık, cenneti alaya biz hak kazandık gibi bakıyorlar.
Onun için Türkiye'mizdeki bütün türbeler, bu zihniyetle malesef şu anda komşu haline geldik, bunların bir kısmını içimize doldurduk. Ve onlarla birlikte güya orada iktidarda olan bir hükümeti, bir devlet başkanını Beşar Esad'ı yıkmaya çalışıyoruz. Kiminle iş birliği yapıyoruz? Vahabilerle işbirliği yaparak orada adil bir düzen kurmaya çalışıyoruz sözde, oraya demokrasi götüreceğiz.
Düşünebiliyor musunuz? Suudi Arabistan'da krallık hakimken, şimdi biz Suudi Kralı ile birlikte, el birliği yapmış Suriye'ye sözde demokrasi götüreceğiz.Ve ne yazık ki bizim içimize onların kara gücü nasıl etki yapmış bunu da gözden ırak tutmamak lazım.
Ben meseleye böyle bakıyorum. Hz. Zeyneb'in, Hz. Peygamber'in torunu olması, Hz. Ali ve Hz. Fatıma'nın kızı olması, İmam Hasan ve İmam Hüseyin'in kızkardeşi olması bakımından, Hz. Zeyneb'in yeri bizim kalbimizde çok başka bir noktadadır. Fakat söylemek istediğim sadece Hz. Zeyneb'in türbesine değil, bütün sahabelerin türbesi, yakın tarihte Suriye'de gördük, Hucr İbni Udeyy'in kabri tahrip edildi, kabri deşildi, onun 1400 yıllık mübarek bedeni çıkarıldı, bundan ibret alıp Allah'tan korkarak yerine bırakmak yerine o cesedi de aldılar, şimdi nereye götürdüler, kayıplara karıştı, bilmiyoruz. Aynı şekilde Hz. Caferi Tayyar'ın kabri tahrip edildi ve aynı duruma getirildi.
Yani bütün türbeler tehdit altındadır ve bu vahşi düşünceleriyle, bütün Müslümanların hem imajı bozulmakta, aynı zamanda sadece Müslümanların değil, bir yerden sonra, gayrimüslimlerin de, onların da inancına, bunların yaptıkları saldırı Müslümanlar üzerine şiddetin ve katliamların davetçisi oluyor. Nitekim Myanmar'daki Müslümanların katledilmesi, onların Afganistan'daki Buda Heykeli'ne, oradaki Taliban'ın yaptığı saldırılar sebep oldu, Myanmar'daki Müslümanların katliamına.
Ali kızına Abbas olabilmek çok zor bir olay
Tabii ki insanların çıtayı yüksek tutması güzel bir olay ve ümit ederim ki inşallah bu sloganı geliştirenler, “Zeyneb’e Abbas Olurum” diyenler bu söze layık olurlar. Doğrusunu isterseniz benim bu konuda cesaretim çok kırık. Hatta cesareti kırık olmaktan da öte, kendime öyle bir şey olacağıma inanmıyorum, ama en azından Abbas'a en yakın olabilmek arzusundayım. Yani Kerbela'da olup da Abbas'la birlikte çarpışan o ordunun içinde olan Hüseyin dostlarından birisi olmayı çok istiyorum.
Bildiğiniz üzere Hz. Hüseyin (as) buyuruyor ki, "Ben kendi azhabım gibi bir azhap göremiyorum." Bu çok geniş ve büyük bir söz. Çok büyük bir övgüdür o azhap için. Hakikaten onların her bireri tarihte birer destan yazmıştır. O kadar sayıda hepsinin aynı ayar vefalı, sadık, yaren olabilmesi çok farklı bir şey, çok özel bir şeydir. Peygamberler çoğunlukla vefasızlığa uğramışlardır. Bütün peygamberlerin efendisi olan, kainatın efendisi olan Resulullah (saa)'ın azhabı bile, İmam Hüseyin'in azhabı gibi olamamıştır.
Hz. Resulullah Uhud Savaşı'nda düştüğünde çok sınırlı sayıda sadece birkaç kişi kalabilmişti, hatta iki kişiden fazla isim geçmemektedir. Onlardan birisi Resulullah'ın mübarek bedeninin üzerine kendisini atmış, kalkan etmiş, Resulullah'a gelecek darbeler ona gelsin diye, diğeri de Hz. Peygamber'in başında pervane gibi dolaşmış, değişik açılardan Resulullah'a yönelen o tehlikeleri savmıştır. Hz. Ali (as)'dan bahsediyorum, bunun üzerin "La feta illa Ali la seyfe illa Zulfikar" övgüsüne de orada layık olmuştur.
Ama geri kalanına bakıyoruz, kaçmışlar, meydanı terk etmişler. Ama içlerinde bir kadın, Nesibe Hanım kaçanları engellemek için mücadele vermiş, Zeyneb gibi bir tavırla.
O bakımdan İmam Hüseyin'in 72 kişi, ama tam kişi, kişi gibi kişi. Gerçekten Abbas olabilmek çok zor, 14 masum arasında sayılmamakla beraber, İmam Zeynel Abidin (as) buyuruyor ki, "Amcam Abbas'ın Allah katında öyle bir makamı var ki, bütün şehitler ona gıpta edecek. " O öyle bir makama sahip.
Azeri bir şairin dediği gibi, Hz. Hüseyin (as)'ın zebanı haliyle dediği gibi oradan da baktığımızda Abbas olabilmek çok çetin, en azından kendim için diyorum. Belki Abbas'ın olduğu ordunun içerisinde olanlardan birisi olabilme hedefi güdebilirim, Allah'tan diliyorum ki onlardan birisi olabilelim, Abbas'ın ayağının tozu olabilelim. Hz. Abbas düştükten sonra o Azeri şairin dediği zebanı hal şudur:
"Abbas sen mene bir qardaş idin,
Men bilirem, özgeler bilmez.
Senin kimi cihana,
Bele qardaş bir daha gelmez."
Bu sözü de hesaba kattığımızda Abbas gibi bir gardaş cihana bir daha gelmez. O yüzden Zeyneb’e Abbas olabilmek çok zor bir olay. Ali kızına Abbas olabilmek çok zor bir olay.
Fakat dileyelim ki Allah bizi Abbas yolunda, Zeyneb yolunda şehadete erenlerden etsin inşallah. Dileyelim ki inşallah Hz. Zeyneb'in türbesinin savunulmasında, korunmasında bizleri de pay sahibi etsin.
Ben bu imza kampanyasını başlatan Zeynebiye TV kurumu mensuplarına da teşekkür ediyorum. İnsanların dikkatini bir noktaya çekmek açısından da faydalı olur.
Zeyneb'in feryadını gür bir şekilde ulaştıralım
Arzum budur ki, herkes o gayret içerisinde olsun. Abbas olamasak da, Abbas'ın gerçeğini anlamak için neler yapabiliriz. Gece-gündüz Zeyneb için düşünebilmek, Zeyneb uğruna bir şeyler yapabilmek, Zeyneb'in dili olabilmek. Sadece kabrini korumak değil, Zeyneb'in misyonunu korumak, özellikle hanım kızlarımızın, yapacağı en önemli hizmetlerden birisi, Hz. Zeyneb'in hicabını taşımak. Bu zamanda Hz. Zeyneb gibi hicabına, iffetine sahip çıkabilmek. İffetsizliklerden uzak durabilmek. Buna gayret göstermek. Erkeklerin de namusları konusunda Hz. Abbas gibi gayretli olmaları. Bu yapabilecekleri işlerden birisidir.
Hz. Peygamberin bırakmış olduğu iki ağır emanet, birisi Kuran-ı Kerim, diğeri Ehlibeyt. Hz. Zeyneb (sa) bunları savunduğu için onca musibeti göğüslemek durumunda kalmıştır. Hz. Abbas, Kuran'ı ve Ehlibeyt'i, Hüseyin'i savunduğu için kollarını kurban vermiştir.
Biz ne verdik? Ne verebiliriz? Hep bunları düşünmek lazım. Hz. Hüseyin uğruna, Kuran uğruna ne yapabiliriz, hangi fedakarlığı yaptık, biraz özele indirgeyecek olursak, Zeynebiye Tv olması bakımından, bugüne kadar Zeyneb'in feryadı olmuş Zeynebiye hareketinin, şimdilerde kaba inşaatını bitirmek üzere olduğu o külliyenin hizmete girmesi için malını esirgeyen insanlar asla aklından böyle bir şeyi geçirmesin. Böyle bir kelime kullanmasın bile. Zeyneb’e Abbas olmak çok büyük bir iddia.
En azından ona yakın olabilmek için bu fedakarlıkları yapmak lazım. Ve bir an önce inşallah orada uyduya çıkacağımız televizyonumuzun açılması lazım, şimdilerde her taraftan bize ambargo uygulanırken, feryadımızın yükselmesini engellerken biz kendi televizyonumuzla gerçekleri bütün dünyaya ulaştırabilelim. Ve Hz. Zeyneb'in feryadını gün geçtikçe daha gür bir şekilde insanların kulağına ulaştıralım.