Mezarlık kapısı önünde hareketsiz duruyoruz. Kerim iyice eskimiş asfalt yola bakıyor. Burası kuzeni Salih’in iki hafta önce gözleri önünde düştüğü yer. Burası Kerim’in kuzenin bedeni çırpınmadan önce “Bu ne? Şaka mı? Salih?” dediği yer. Sonra onu kaldırmaya çalışmış fakat Salih kollarından kayıp gitmiş. İsrail İşgal Güçleri askerleri, kendi hayatlarına hiçbir tehdit oluşturmayan şartlar altında Salih’in kafasına kurşun sıktılar. Onu vuran sskerler yolu izleyen korunmuş bir kulenin içindeydiler.
Aynı lisenin 9’ncu sınıf öğrencileri 15 yaşındaki iki kuzen, Salih ve Kerim Amarin, bu ıssız yolda tek başlarına duruyorlardı. Birkaç dakika öncesinde ise iki genç mezarlıktaki mezarlar etrafında kuledeki askerlerin attığı gaz bombalarından saklanacak bir yer arıyorlardı. Askerler mezarlık yakınlarındaki beton duvara taş atan ve sonra kaçan bir grup genci hedef alıyordu.
Salih şimdi bu mezarlığa gömülü. Gömüldüğü yer vurulduğu yerden sadece birkaç on metre uzakta bulunuyor. Salih yaraları neticesinde hayatını kaybetmeden önce 6 gün geçti. 10 gün sonra IDF askeri savcılığının Askeri Polis’in olayı araştırmasını istedi.
Ordu savcıları, Lübna Hanaş’ın katledilmesiyle ilgili daha hızlı harekete geçti. O araştırma anında başlatıldı. Yahudiye Tugayı komutan yardımcısı Yarbay Shachar Sapade ya da şoförü, bazı gençler arabasına taş ve belki Molotof kokteylleri atmasının ardından onu başından vurdu. Lübna olay yerinde öldü. Salih’le aynı gün hayatını kaybetti. Her ikisi de aynı şehirden, Beytüllahim’dendi. Salih, Azza mülteci kampında (resmi adı Beyt Cibrin) yaşıyordu. Lübna Cebel Malavaç mahallesindendi.
Beyt Ilit bölgesinde yerleşimlerde bakım elemanı olarak yıllarca çalışmış Salih’in hafif yapılı babası Ahmet sadece şunu soruyor: “Oğlum bir İsrailli olsaydı ne olurdu?” Salih, Ahmet’in tek oğluydu. Dört tane de kızı var.
Azza mülteci kampı, Batı Şeria’daki en küçük ve en kalabalık olanlarından biridir. Bin 800 kişi 2 dönüm yere, ana caddeler ile duvar arasına sıkışmıştır. Kamp iki lüks otelden, Intercontinental ve Saint Michel, uzağına gizlenmiştir.
Salih, Azza’nın genç futbol yıldızıydı. Beytüllahim’in futbol akademisi olarak söylenen yerde eğitilmişti ve İtalya’da top oynamak istiyordu. İki hafta önce Cuma öğleden sonra iki kuzen Salih ve Kerim, okulun top sahasına gitmeyi düşünmüşler. Salih amcası Macit’in, Kerim’in babasının metal atölyesinin yanındaki bankta oturuyormuş. Kuzeni kramponlarını giyiyormuş. Salih, Kerim bağcıklarını bağlamazdan önce kaybolmuş. Sonradan öğrenmişler ki komşu Ayda mülteci kampına okul ödevi için bazı fotokopiler çektirmeye gitmiş. Bir gözetleme kulesinin dibinde, Ayda kampını ayıran çitin yanında bir kırtasiye dükkanı var.
Bu hafta Kerim ile birlikte kampların dönen helezonunda kuzeninin adımlarını takip ettik. Burası ölmeden önce oturduğu bank. İşte, vurulup öldürüldüğü mezarlığın yanındaki yol. Olayın olduğu gün ona kuzeninin Ayda’ya gittiğini söylenince Kerim de bu kampa gitmiş. Ölü kuzeni gibi o da iyi görünümlü bir genç. Sözleri zayıf ve zaman zaman yüzünü siyah bir örtüyle kapatıyor.
Kerim, vurulmadan sonra kaybolmuş. Ailesi gece çökünce onu mezarlığın girişinde, Salih’in vurulduğu yerde sessizce otururken bulmuş.
Yakın haftalarda Rachel Türbesi’nden (Hz. Yakup’un ikinci eşi) başlayan duvarın yakınlarında taş-atma olaylarında bir artış yaşanıyor ancak askerler hiçbir zaman gerçek mühimmat kullanmadılar. O Cuma öğleden sonra bir grup genç toplanıp taş atmışlar. Askerler göz yaşartıcı bombalarla karşılık vermiş. Kerim Ayda’ya duvarın dibine vardığında Salih’le buluşmuş. Mezarlık bölgesi sisle kaplıymış. 20 kadar genç “anahtar geçide” geri çekilmişler. Burası 1948 savaşında kaybedilen evlerin anısına kamp sakinlerince dikilen devasa bir anahtar heykelinin bulunduğu yer. Birkaç yüz metre uzakta yer alıyor. Dumana ve karmaşaya rağmen Salih ve Kerim, kırtasiyeye devam etmek istemiş.
Saat 4.00 sularında yolda sadece ikisi olduğunu anlatıyor. B’Tselem araştırmacısı Soha Zeyad’ın aldığı ifadeye göre de duvarın yanında kulenin karşısında ikisi tek başlarınaymış. Taş atanlar gazdan dolayı kaçmışlar.
Salih ve Kerim, demir kapısı kapatılmış duvardan 100 metre ilerdelermiş. Askerler, güçlendirilmiş camın arkasından görülebiliyormuş. Kerim kurşunun ıslığını duymamış ve o yüzden de yola aniden düşünce Salih’in oyun oynadığını sanmış. Vurulmanın hemen akabinde IDF, Salih’in elinde bir sapan olduğunu iddia etti.
Kuzenin bedeni Kerim’in ellerinden düşünce olay yerine bir grup genç gelmiş ve onu geçidin yanına taşımışlar. Özel bir araçla Beyt Cala’daki küçük hastaneye götürmüşler.
Yakınlardaki kültür merkezinin güvenlik kamerasının çektiği görüntüleri izledim. Gençler çılgınca yaralı Salih’i taşıyorlardı. Arabada Kerim’e başındaki yaranın büyük olup olmadığını sorabildi ancak daha fazla konuşamadı. Daha sonra Beytüllahim’deki rehabilitasyon merkezine götürüldü.
Aynı gün Beytüllahim’i ziyaret eden Filistin Özerk Yönetimi Lideri Mahmut Abbas’ın araya girmesiyle Salih, Kudüs’teki Hadassah Üniversitesi hastanesine kaldırıldı. Altı gün sonra orada hayatını kaybetti. Oradaki doktorlar babasından organlarını bağışlamasını istedi ancak Ahmet reddetti ayrıca otopsi de istemedi.
Kerim, kuzeninin giydiği kanlı pantolonu saklamış. İkisi çok yakınlarmış fakat büyüyünce ne olmak istediklerini hiç konuşmamışlar. Ziyaretimiz esnasında davetli olduğumuz yas yemeğinde Ahmet, Salih’in sıklıkla kendisine “Okusam ne olacak ki öyle ya da böyle amele olacağım” dediğini söyledi.
Mezarlık kapıları kısa süre önce kapatılmış böylece gençler askerler kuleden izlerken içine giremiyorlar. Bu kapılara tam da şehrin sakinlerinden birinin cenazesi sırasında vardık. Kamp bekçisi varışımızdan kısa süre önce askerlerin cenazeye gelenlere gaz bombaları attığını aktardı. Bekçi Muhammed Sami İmrazi, pantolonundaki kan lekelerini gösterip bunun Salih’in kanı olduğunu söyledi. Lekeler onu taşırken olmuş.
Bu mezarlıkta ölüler, toprağın üstüne gömülüyorlar zira yeterince yer yok. Üzerine bir taş dikilen Salih’in taze mezarının yanında, bekçinin topladığı askerlerin mezarlığa attığı gaz bombalarıyla dolu bir torba var.
Başındaki şapkaya düzelterek İbranice “Keçilere döndük” diyor.
Salih burada istirahate yatırılırken öğrenci Lübna Hanaş, kuzey Halil İbrahim’deki Arroub mülteci kampındaki kız kardeşinin evinden ayrılıyordu. Bu geçen Çarşamba’ydı. Lübna, kız kardeşine iki günlüğüne ziyarete gelmişti. Beytüllahim’deki evine gidecekti. Arkadaşı Savad, Arroub kampı karşısında okuduğu ziraat kolejine onu görmeye geleceğini söylüyor. Ardından ikisi ana caddeye, 60 Numaralı yola dönmüşler ve Lübna’yı eve götürmesi için taksi bekliyorlarmış.
Lübna’nın matemli babası Münir, Cebel Malavaç mahallesinde bir tepeye konmuş evinde oturuyor. Mahallenin sakinleri aslında Kudüs’ün Malcha mahallesinden geliyor. Ailenin gerçek evi Holyland projesi nedeniyle kapatılmış.
Oradakiler arasında kefiye giyen yaşlı bir adam şöyle haykırıyor: “Filistin kanı ucuz. Askerler ve yerleşimciler kız arkadaşlarıyla çıkıp şampanya içerek nasıl Filistinli öldürdükleriyle övünüyorlar. Onların gözünde ölü Arap, iyi Arap’tır. Havadaki sinekler gibi Filistinlileri öldürüyorlar”.
Aileye ulaşan görgü şahitlerinin anlatımlarına göre Çarşamba günü yoldan geçen beyaz bir otomobile taşlı saldırı olmuş. Komutan yardımcısı ve şoförü araçtan çıkıp taş atanları yol kenarındaki bağa kadar takip etmeye başlamışlar. Aniden ateş açmışlar. Bir kurşun Savad’ın eline ve diğeri de aynı zamanda Lübna’nın başına isabet etmiş. İkisi panik içinde kaçmaya başlamış fakat birkaç metre ötede Lübna düşmüş. Babası oracıkta son nefesin verdiğini söylüyor kendisini teskin etmeye çalışarak. 21 yaşındaki Lübna, El-Kudüs üniversitesinde siyasi bilimlerde son sınıftaydı.
Babası “neden öldürüldü?” diye soruyor. Aslında “Neden katledildi?” diyor sorulmalıydı...
Haaretz’deki “Mezarlıktaki Ölüm” başlıklı bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.
05 Şubat 2013