Bismillahirrahmanirrahim
“Müminler ancak kardeştirler, öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin...” (Hucurat,10)
“Birbirinize haset etmeyiniz. Birbirinizin aleyhinde fiyatları kızıştırarak necş yapmayın, birbirinize buğz etmeyiniz. Birbirinize sırt çevirip dargın durmayınız...” (Buharî, K. Edep 7/88; Müslim, K. Birr 4/1986)
Yine bir hadiste Allah’ın Rasûlü: “Müslümana sövmek fısk, ona karşı savaşmak da küfürdür.” buyurmaktadır.
Bütün bu ayet ve hadislere rağmen, sayın Eygi’nin kendi din kardeşlerinin bir araya gelmesinden bu kadar rahatsız olmasını anlamak mümkün değil. Yazar bu konuyla alakalı “Şiî Hoca Okulda Ders Vermiş” başlığıyla kaleme aldığı yazısında şöyle giriş yapmış:
“Manisa'nın Turgutlu ilçesindeki bir devlet ilköğretim okuluna sarıklı cüppeli sakallı bir Şiî hocası çağırılmış ve sınıfta Sünnî çocuklara ders/konferans verdirilmiş. Sabataycı Kemalist medya bu hadiseyi hiç garipsemedi ama okula sarıklı cüppeli sakallı bir Sünnî hoca veya tarikat şeyhi davet edilmiş olsaydı, sanırım kıyamet koparırlardı.”
Bu ülkede yüz binlerce çocuğumuz kendi inanç sistemlerine uymayan ve körpe beyinleri bulandıran zorunlu dersler vermenize biz bu kadar fırtına koparmıyoruz. Türkiyenin küçük bir kazasının mahalle okulunun çoğunluğu Caferi çocuklar olan bir sınıfında 40 dakika Caferilik inancını anlatıp, birlik, dirlik mesajı vermesi sizi neden bu kadar rahatsız ediyor?,
O meslektaşımız sınıfta sivil kıyafetiyle konuşmasını yapmış, öğretmen de “mescitte giydiğiniz kıyafetinizi de yanınızda getirin, dersin sonunda onu da giyersiniz, öğrenciler de görmüş olurlar” deyince, meslektaşımız da giymiş. Kaldı ki o sınıfta okuyan yavrularımızın çoğunluğu da Caferi ailelerin çocuklarıdır.
Meslektaşımız bu davete icabet ederek o kısacık zaman diliminde onlara şirki mi anlattı, vatan hainliği mi anlattı, ülkeyi yıkın mı dedi, Şîî-Sünnî- Alevî ayrımı yaparak birbirinize düşmanlık mı güdün dedi?
Bu ülke benim değil mi? Benim paramla yapılan okula, benim vergimle ayakta duran millî eğitimde 40 dakikalık bir sunuma bile tahammül edemiyorsunuz. Ama bizler asırlardır sabır gösterip tahammül ediyoruz.
Saygı duyduğumuz bir ilim adamı olarak konuyla ilgili ortaya koyduğunuz tahammülsüzlüğün, en başta sunduğumuz ayet ve hadislerle örtüşmediğini ve Müslüman kardeşliğiyle bağdaşmadığını düşünüyoruz.
Birbirlerinin inancını tanıyarak bir arada büyüyen çocuklarımız bu ülke için tehlike değil aksine, bu ülkenin birlik harcı olacak, farklılıkları zenginlik olarak görecek ve üzerimizde oynanan oyunları boşa çıkaracaklardır.
Müslüman’ın görevi(hangi mezhepten ve meşrepten olursa olsun) Müslümanları birbiriyle kaynaştırıp kucaklaştırmak, kini, nefreti ve şiddeti ortadan kaldırmak olmalıdır.
Allah(azze ve celle)’ın şu ayetini hiç mi okumadınız, hiç mi duymadınız?
“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de o, kalplerinizi birleştirmişti. İşte onun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de o sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.” (Al-i İmran/103)
İslam sayesinde kardeş olmuş insanlarımızı yeniden cahiliye dönemine, düşmanlık dönemine ve ateş çukurunun kenarına mı davet ediyorsunuz?
“Allah aşkına şu ibareye bakın: “Şiî hocası, küçük Sünnî çocuklara mezhep sonradan çıkartılmıştır demiş. Afganîce bir söz etmiş.”
Siz, söyleyene değil söylenene bakın. Yalan söylemişse yalanını ispatlayın, doğru söylemişse kimin söylediği ne fark eder?
Peygamber zamanında, Halifeler döneminde, sahabeler döneminde mezhep mi vardı? Ama şimdi ictihadlar dolayısıyla insanların değişik müçtehitlere uyması da kardeşliği bozma ve düşmanlık sebebi değil ve olmamalıdır.
Sayın Eygi’nin, varsayım yoluyla Caferi imamı, dolayısıyla da Caferiliği eleştirdiği bir başka nokta da Şîîlikte taqiyye ve kitman inancın olmasıdır:
Diyor ki “Acaba Şiiliğin taqiyye ve kitman şartından da bahs etti mi, bilmiyorum. Mâlum, Câferî mezhebinde, Şiî olmayanlara taqiyye ve kitman yapmak farzdır. Nasıl bir farzdır? Günlük namazlar gibi... Onların akaid imamları "Taqiyye ve kitman bizim dinimizdir" derler. Yine "Taqiyye ve kitmanı terk eden dini terk etmiş gibi olur" inancına sahiptirler.”
“Firavun ailesinden, imanını gizlemekte olan mü’min bir adam şöyle dedi: Rabbim Allah’tır, dediği için bir adamı öldürecek misiniz? Hâlbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler getirdi. Eğer yalancı ise, yalanı kendi aleyhinedir. Eğer doğru söylüyorsa, sizi tehdit ettiği şeylerin bir kısmı başınıza gelecektir. Şüphesiz Allah, aşırı giden, yalancılık eden kimseyi doğru yola eriştirmez.” (Mümin/28)
Yine Hazreti Ammar’ın işkence altında imanını gizlemesi ile ilgili inen ayette şöyle buyurmakta:
“Kalbi imanla dolu olduğu halde zorlanan kimse hariç, inandıktan sonra Allah’ı inkâr eden ve böylece göğsünü küfre açanlara Allah’tan gazap iner ve onlar için büyük bir azap vardır.” (Nahl/106)
“Mü’minler, mü’minleri bırakıp kafirleri dost edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah ile bir ilişiği kalmaz. Ancak onlardan (gelebilecek tehlikeden) korunmak için takiyye yapmanız başkadır. Allah asıl sizi kendisine karşı dikkatli olmanız hakkında uyarmaktadır. Çünkü dönüş Allah’adır.” (Al-i İmran/28)
Sayın Eygi, konuyla ilgili bildiklerinin yanı sıra bir de bilmediklerini de varsayarak bir kaşık suda fitne fırtına koparmaya çalışmış ve Şiileri “taqiyye ve kitman” yapmakla suçlarken burada asıl kendi suçunu açığa vermiştir. Zira görünen o ki Eygi gibi bağnaz, hoşgörüsüz ve tahammülsüz kişilerin şerrinden, fitnesinden ve zulmünden amanda kalmak için taqiyye edip inancını ketm etmekten başka çare yok. Aksi halde kanınızın, malınızın ve namusunuzun mubah olduğuna fetva verebilir.
Sayın Eygi! Eğer bir Müslüman senin yanında imanını, akidesini, düşüncesini, mezhebini gizleme gereği duyuyorsa bu onun suçu değil, bilakis, onu buna zorlayan sensin, senin ayıbın ve suçundur. O halde sen kendi İslam anlayışını gözden geçirmelisin. “Ben Müslümanım” diyen birisine kimsenin “hayır, sen Müslüman değilsin” deme hakkı yoktur. İşte Kur’an-ı Kerîm:
“…Size selâm veren kimseye, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek, “Sen mü’min değilsin” demeyin.” (Nisa/94)
Geçen yıl açılımlar doğrultusunda, Milli Eğitim Ders Müfredatının Din dersi bölümünde Müslümanların diğer farklı mezheplerinin yanı sıra Şîî Caferi inanç özelliklerine ve fıkhındaki farklılıklara yer verileceği bildirilerek Caferilerden bu konuda gerekli bilgileri kendilerinin hazırlaması istendi.
Bu çalışma ile ilgili Türkiye Caferileri Lideri Sayın Selahattin Özgündüz’ünde içinde bulunduğu bir komisyon kuruldu. Tanınan dar zaman içerisinde Sayın hocamız konunun ehemmiyetine binaen, tatilini ve birçok programını iptal edip, gecesini gündüzüne katarak gerekli bilgileri hazırlayıp ilgili bakanlığa teslim etti.
Sayın Özgündüz, verilen bilgilerin üzerinde bakanlıkça teşkil edilen komisyonda sıkı pazarlıkların yaşandığını belirterek verilen bilgilerin hem kırpılacağından hem değişikliğe uğrayacağından duyduğu endişeyi dile getirmişti. Daha sonra kitaplar basılıp durum ortaya çıktıktan sonra şöyle demişti:
“4. sınıftan 12. sınıfa kadar her biri yüz, yüz elli sayfalık kitaplarda bizim payımıza düşen üç beş sayfa oldu. Oysa yüzde otuzluk potansiyele göre hakkımıza en az 300-400 sayfa bilgi sayfası düşüyor, ama verilmiyor. Hak ettiğimiz bu mudur? Elbette hayır!”
Şimdi o pazarlıkların neden yapıldığını ve hocamın endişesinin ne kadar yerinde olduğunu daha iyi anlıyoruz. Zîra, Şevket Eygi gibi tutucuları ikna edip ders müfredatına bunları koymak hiç te kolay değilmiş; gerçeklerin ortaya çıkmasını engelleyen ve bundan kaygı ve rahatsızlık duyan Eygi gibi nüfuzlu zevat, gerçeklerin kitaplara girmesini engelliyormuş.
Caferi bir imam Türkiye tarihinde 40 dakikalık bir süre öğrencilere Caferilik ve Müslümanların ortak paydaları konusunda ders verdi diye, Sayın Eygi ülke sınırımızı ve günümüzü aşarak işin içine İran’ı, Irak’ı, Suriye’yi, Pakistan’ı, Osmanlı dönemini katmak suretiyle konuyu farklı mecralara çekmiş ve büyük bir kaos fotoğrafı koymaya çalışmıştır.
Sonuç olarak bizler, ülke insanlarımız arasında eşitlik, adalet ve barışa katkı yapan bu uygulamadan dolayı, başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere, uygulamalı olarak uzmanlarınca ders yaptıran okul Müdürü ve öğretmenlerini ve yine onların davetine açık yüreklilikle icabet eden değerli âlimimiz Sayın Bayram Dalga’yı yürekten tebrik ediyoruz.
Özgürlüğün, kanun karşısında eşitliğin, adaletin ve barışın önüne set çekmeğe çalışan zihniyet ve düşünceleri şiddetle kınıyoruz.
Allah ülkemizi ve milletimizi şeytan düşmanların ve nadan dostların şerrinden korusun.
Kamuoyuna saygılarımızla.
Dünya Caferi Âlimler Birliği (CABİR)
10.04.2012