5 Aralık Pazartesi günü yüz binler Aşura Meydanı'nda, yüz milyonlar ekranları başında Halkalı'daki İmam Hüseyin mateminde buluştu. Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz, bu büyük törendeki konuşmasının ikinci bölümünde şunları söyledi:
1.Meclise, Aşura gününün tatil olması hakkında verilen yasa teklifini bütün partilerimizin kurumsal anlamda vekillerimizin de kişisel anlamda destekleyeceklerine inanmaktayız. Böylece millet olarak gönül rahatlığıyla Aşura etkinliklerine katılabilecek, peygamberimizin bayramlarını en güzel şekilde kutladığımız gibi yasını da paylaşarak ona olan minnet ve vefa borcumuzu bir nebze olsun eda edeceğiz. Bu konunun partiler üstü tutulmasını temenni etmekteyiz.
2.Ülkemizde yeni bir anayasa hazırlanmaktadır. Ülkeme milletime hayırlı olsun. En hayırlısı birlik beraberliğimizi gevşetecek bir şey yapmayın da ne yapacaksanız yapın. Ama eğer kavmiyet, din mezhep ve sair kavramlara göre bir anayasa hazırlanacak aman kimse unutulmasın. Mesela dini çevreleri razı etmeye yönelik maddeler olacaksa Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler unutulmasın. İsmi lazım değil yandan türetilmiş dinler de ihmal edilmesinler sonra gönül koyarlar. Mezheplere göre maddeler yapılacaksa, bu dinlere mensup hiçbir mezhep unutulmasın. Kavimlere göre maddeler konulacaksa Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arap, Arnavut, Boşnak, Süryani daha başka ne varsa hiçbiri unutulmasın. Bu arada bizi de aklınızdan çıkarmayın. Yoksa darılır kırılırız. Bizim kimden ne eksiğimiz var? Bize göre bunların hiçbirine gerek yok. Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlarının tamamına eşit yakınlık ve sıcaklıkta durarak onların dini, mezhebi, coğrafi ve etnik kimliğiyle değil vatandaşlık kimlikleriyle ilgilenmelidir.
Üç şeyi vazgeçilmez kılın başka hiçbir şeye gerek kalmaz diye düşünüyorum.
1.Temsilde ve paylaşımda adalet
2.Devletin sunacağı fırsatlarda ve kanunlar karşısında eşitlik.
3.Fikirlerin ifadesinde ve öteden beri bu ülkede var olan inançların öğrenilip yaşanmasında hürriyet.
Adalet: Parlamentoda, kabinede ve bürokraside herkesin hak ettiği ölçüde yer almalı ve kimliğini inkar veya reddetme durumunda bırakılmamalıdır. İbadeşane ve eğitim kurumları oluşturma noktasında arsa vs. devlet imkanatından her kesim adil bir biçimde yararlandırılmalıdır.
Eşitlik: Eğitim,sağlık, ulaşım, güvenlik v.s. konularda devletin sağlayacağı ve sunacağı fırsatlarda eşitlik. Ve yine hukukta ve kanun karşısında mutlak eşitlik. Bu konularda meslek, sınıf, din, mezhep, bölge, siyasi tercih ve etnik kimliğine bakmadan bütün vatandaşlara eşit muamele yapılmalıdır.
Hürriyet: Herkes düşüncelerini özgürce ifade edebilmeli ve inancını özgürce öğrenip, öğretip, yaşayabilmelidir. Ama başkalarının hak, hukuk ve hürriyetine tecavüz etme, keza kamu düzen ve emniyetini bozma özgürlüğü hiç kimseye verilemez. Bu anlam ve bağlamda adalet eşitlik ve hürriyeti her şeyin merkezine oturttuktan sonra ülkenin sosyolojik, siyasi, dini, coğrafi, etnik ve hatta ekonomik sıkıntısının kalmayacağına inanmaktayız. İhtiyacımız olan şey birliğimizi gevşetmek ve ayrışmak değil; saflarımızı sıklaştırıp birlik ve beraberliğimizi pekiştirmektir.
3.Diyanet İşleri Başkanlığı’nın lağvedilmesinin ülke yararına olacağını düşünmüyoruz. Ancak bu güzide kurumun hukuksal açıdan sıkıntıları giderilmeli ve bütün vatandaşlara eşit hizmet sunulabilecek şekilde tüm tarafların da düşünceleri alınarak yeniden yapılandırılmalıdır.
Böyle hayırlı ve adil bir adımın en uygun zamanının bu dönem olduğunu düşünüyorum. Ülkemdeki farklılıkları ülkenin kaybı olarak görüp kazanma, yani asimile etme gayretine giren değil; farklılıkları bir zenginlik olarak değerlendirip cennet bahçesi Türkiye’mizin rengarenk çiçekleri olarak gören bakışın doğal sonucu olarak da suyunu kesip soldurmadan bakımını yapıp yaşatma gayreti gösteren sayın Mehmet Görmez gibi müstesna bir başkanın dönemi elbette ki en uygun dönemdir.
4.Milli Eğitim ders müfredatıyla ilgili çalışan komisyondaki arkadaşlarımın her birerinin gayretini Din Eğitimi Genel Müdürlüğü ve dönemin ilgili bakanı sayın Faruk Çelik’in samimi gayretlerini takdir ve teşekkürle anıyorum. Ancak sayın bakanımıza teslim ettiğimiz çalışmaların yüzde doksanından fazlasının ders kitaplarına girmemiş olması sevincimizi örselemiştir. Hangi kişi veya kurum tarafından bu çalışmaların bu kadar hırpalandığı anlaşılamadı. Sonraki ders yıllarında bu olumsuzluğun giderilmesini beklemekteyiz.
5.TRT’nin de geçen yıllara göre daha iyi olduğunu memnuniyetle müşahede etmekle birlikte henüz tatmin edici seviyede olmadığını söylersek haksızlık etmiş olmayız. Ehl-i Beyt kültürünün geliştirilmesine yönelik yeterli program yaptığını herhalde kimse söyleyemez. Bu noktada Diyanet İşleri Başkanlığımızın da himmetine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
6.Hepimizin bildiği gibi bölgemiz cadı kazanına dönmüş kaynıyor. ABD’nin demokrasi getirdiği Irak, Afganistan ve Libya’ya bakarak ABD’nin getireceği demokrasinin kan, gözyaşı, fakirlik ve harabeye dönmüş ülkeden başka bir şey olmadığını anlamak hiç de zor olmayacaktır. Şimdilerde Suriye’ye demokrasi getirmek için didinmektedir. Yemen’de Bahreyn’de bir yanda bütün halk, bir yanda diktatör yöneticiler, Suud tankları kendi halkını ezdiği yetmemiş gibi Bahreyn halkına ölüm kusuyor, uçakları da Yemen halkına ölüm yağdırıyor. Öte yandan Gazze ve Lübnan’da Müslüman çocuk, kadın ve sivilleri kökten yok etmesi için İsrail’e milyonlarca dolar maddi destek veriyor. Evet! İslam’ın serveti olan petrolün parasını bir de Hac ve Umre’ye giden Müslüman hacıların orada bıraktığı dövizleri ülkesini kalkındırmak yerine, Suud kralı Müslüman soydaşlarını kırdırmak için İsrail’e gönderiyor. Ayrıca bölgede mezhep kavgası çıkarmak, tekfirci Vahabi zihniyetini yaymak ve İsrail’e karşı gelen Esed rejimini yıkmak için oluşturduğu terör çetelerine veriyor. Ha bir de bunca cinayetlerinin videolarını Suriye yönetiminin kendi halkına karşı işlediğini yutturmak için bölge ve dünya medyasına servis yapıp yayınlatmak için harcıyor. Ama AB ve ABD şu sözüm ona demokrasi ve insan hakları havarileri, Suud kralının bunca cinayetine ses çıkarmamakla kalmıyor, bilakis her yönüyle destekliyorlar. Neden desteklemesinler ki? Suud Krallığı’na bu meş’um ve mel’un görevi tevdi’ eden bizzat bunların ta kendileridir. Şimdi Yemen ve Bahreyn’de halkın hemen hepsi yönetime karşı çıkıyorken ve tamamen silahsız eylem yaparken katliama maruz kalıyor. Buna ses çıkarmayanlar Suriye’de halkın çoğunluğu yönetime destek için milyonluk mitingler yapıyorken bunları örtbas edip görmezden geliyor. İsrail ve ABD silahlarıyla ülkede terör eylemleri yapanları destekliyorsa, bunun adı demokrasi ve insan hakları müdafaası olamaz. İşin gerçeği Suriye yönetimi anti-Siyonist ve anti-Emperyalist duruşu ve bölgedeki direnişçilerin sığınağı ve direnişlere giden yardımın köprüsü olmanın cezasını çekiyor. Filistin ve Lübnan’ı yerle yeksan eden, okulları ve sığınakları, hatta Birleşmiş Milletler binalarını bombalayıp, çocuklara karşı katliam uygulayan İsrail’e karşı susmak biryana, destek çıkan ABD ve başta Suud Krallığı olmak üzere ABD kontrolündeki BM ve Arap Birliğinin şimdi Suriye’yi sıkıştırmaları sadece İsrail’i memnun etmeye yöneliktir. Arap Birliği’nin kararlarının Türkiye’yi neden bağladığını anlayamıyoruz. Ama sevgili dış işleri başkanımızın derin stratejik birikimi olduğunu göz önünde bulundurunca herhalde ülkemizin kazanımının kaybından daha çok olacağı düşünülmektedir. Ama bize vaat edilen kazancın garantisini kim verecektir? Milli birliğimize ve toprak bütünlüğümüze gelebilecek zararı karşılayabilecek büyüklükte ne gibi bir kazancımız olabilir? Çok iyi düşünülmelidir. Dışişlerimiz bunları düşünebilecek ve hesabını doğru yapıp, ülkeyi ateşin içine atmayacak bilgi ve birikime sahiptir diye düşünüyorum. Giderek Suriye, emperyalistlerle emperyalizm karşıtlarının savaş alanına dönüşüyor. Biz bu durumda emperyalistlerin mi tarafında olacağız emperyalizm karşıtlarının mı? Zalimin mi yanında olacağız, mazlumun mu? Oysa samimi yaklaşımla Türkiye ve İran elele verip Yemen ve Bahreyn’le birlikte Suriye sorununu da kolayca çözebilirler. Hem de bütün bölgeyi etkileyecek olumsuzluğu önleyerek dengeleri bölge aleyhine bozmadan demokratik çözüm sunarak bunu başarabilirler.
7.Ülkemizde kurulmak istenen füze kalkanının İsrail’in güvenliğini temine yönelik olduğu herkesçe bilinmektedir. Başbakanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan riyasetindeki bir hükümetin öncelikleri arasında İsrail’in güvenliğinin olamayacağına inanmaktayız. Bu konuda da hükümetimizden doyurucu bir açıklama şimdiye kadar vatandaş olarak duymadık. Böyle bir açıklama bekleme hakkına sahip değilsek diyecek bir şey yok. Bu hakkımız varsa açıklama bekliyoruz.
8.Azerbaycan’da bir milyonu aşkın Karabağ muhaciri köşk sahipleri barakada yaşamaya mahkum edilmişler. Karabağ’la birlikte Azerbaycan toprağının %20’den fazlasını işgal altında tutan, Türkiye’nin doğu sınırını tanımayan, Ağrı dağını kendi dağı olarak nitelendiren Ermenistan’a karşı dünyanın suskunluğu dikkat çekicidir. Bu dünya egemenleri mi bölgemize demokrasi getirmeye heveslidir? Azerbaycan devlet ve milletinin vatan toprağını kurtarma yönünde sarf etmeleri gereken enerjilerini birbirini hırpalama yönünde tüketmelerinin mantığını da çözebilmiş değilim.
05 Aralık 2011