Zeynebiye - Ehlibeyt Dünyasının Gündemi | Türkiye Caferileri

Kılıç'ın Irak İzlenimleri

CAFERİDER Genel Başkanı Sayın Sinan Kılıç?a Irak gezisine ilişkin gözlemlerini sorduk.  

08 Eylul 2011
Kılıç'ın Irak İzlenimleri

Zeynebiye.com: Sayın Başkan; Türkiye, Azerbaycan, Almanya, Arnavutluk, Rusya, Gürcistan, Hollanda gibi ülkelerden gelen ve 30 aşkın gazeteci, yazar, medya mensubu, sivil toplum örgütü başkanları ile Irak’ta kutsal mekanlara yaptığınız gezi ve temaslarınız büyük yankı uyandırdı. Öncelikle bu gezinin nasıl organize edildiği ve amacı hakkında bilgi verir misiniz?

S. Kılıç: Gezi  organizasyonunu Zeynebiye Basın ve Halkla İlişkiler Bölümü’nden sayın Kasım Alcan ile Irak El-Hikme Müessesi Dış ilişkiler Sorumlusu Seyyid Salih El-Hekim birlikte düzenlediler. Tabii Necef’e düzenli uçuşlar başlatan ŞY’nın da katkılarıyla gezi gerçekleştirildi.

Gezinin amacı hem mübarek Ramazan ayında kutsal mekanlara ziyarette bulunmak hem de Irak’ı yerinde kendi gözlerimizle görüp izlemekti. Çünkü Irak hakkında medyamızda yer alan haber ve görüntüler büyük oranda dış medya kuruluşlarının kendi perspektifinden yansıttığı haber ve görüntüler olmaktadır. Bize gösterilen pencereden baktığımızda sanki Irak’ın her metre karesinde bombalar patlamakta, terör ve şiddet sokaklarda kol gezmekte, Irak halkı sürekli biri birinin boğazına sarılmaktadır. Bunun böyle olup olmadığını yerinde kendi gözlerimizle görmek istedik.

Zeynebiye.com: Peki Irak’ta güvenlik durumu nasıl? Irak sürekli bir terör, kaos ortamı içinde mi?

S. Kılıç: Hayır, hiç de öyle değil. Necef’e düzenli sefer yapan ŞY uçağı tamamen doluydu. Uçakta tanıştığım birkaç kişi Necef’te ve daha güney kesimlerde iş yapan üst düzey kişilerdi. Bu arada ŞY’nin gerek planlama gerek personel gerekse uluslar arası standartlardaki uçuş tecrübesine şapka çıkarmak gerek. Gerçekten de Türkiye’deki ve Irak’taki personelleri uçuşunuzun sorunsuz geçmesi için büyük çaba gösteriyorlar, yardımcı oluyorlar.

Kuşkusuz henüz işgalden kurtulamamış Irak’ın bazı bölgelerinde güvenlik tam anlamıyla sağlanabilmiş değil. Ancak bu küçük lokal bölgeleri ülkenin geneline yaymak mümkün değil. Ana caddeler, sokaklar Irak güvenlik güçlerince kontrol edilmekte, denetlenmektedir. Önemli yerlerde guruplar halinde asayişi sağlayan güvenlik güçlerini görmek mümkün. Halk normal yaşamına devam ediyor, çarşı-pazarlar olağan bir yaşam sürüyor. Hatta mutlaka hemen ilginizi çekecektir; dükkanlar geç saatlere kadar açık, sahipleri çoğu zaman içinde değil, namazda, yemekte falan. Ama hiç hırsızlık olmuyor. Birbirleriyle kavga dövüş eden tartışan kimseyi göremezsiniz. Bence dil sorunu yaşamamak ve güvenlik kontrollerinden rahat geçebilmek için rehber eşliğinde Irak’ta seyahat etmek birçok ülkeden farksız bir durum. Ancak dediğim gibi, gerek ziyaret yerlerinin usul ve erkanı gerekse iletişimin sağlıklı olabilmesi için mutlaka işinin ehli yetkili bir rehberinizin olmasında yarar var. Biz bu konuda çok şanslıydık çünkü El Hikme Müessesi’nden S
eyyid El- Hekim ve sayın Abdullah Tütüncü her kapıyı açan bir anahtar gibiydiler. Irak’ta el Hekim ailesinin büyük bir itibarı vardır.

Gezimiz sırasında her yerde hummalı bir çalışma gördük; yollar, köprüler, binalar yapılıyor. Irak, ülke genelinde alt yapı çalışması seferberliği başlatmış gibi. Çünkü Saddam döneminde Şii bölgelere hiçbir şey yapılmamış. Düşünün 30-40 yıl hiçbir çalışma, bakım onarım olmamış. Şimdi bu eksiklik giderilmek isteniyor. Büyük küçük bir çok Türk firmasının bu çalışmalar içinde olduğunu görmek bizi sevindirdi. Yol, su, kanalizasyon, inşaat, çevre düzenlemesi gibi alanlarda büyük iş potansiyeli var. Her türlü malzemeye ihtiyaç var. En büyük ihtiyaç ise enerji.

Sanıyorum bu ekonomik kalkınma hamlesini sekteye uğratmak için bazı odaklarca terör üretilmektedir. Yoksa Irak’ta terörün kaynağı olabilecek, terörü besleyebilecek hiçbir olgu yok. Etnik anlamada, Arap, Türkmen ve Kürtler ortak ülke Iraklılık bilincindeler. İnanç anlamında da gerek Müslümanlar gerekse diğer dinler arasında herhangi bir sorun yok, hatta birçok ülkeden daha yakınlar birbirlerine... Şii, Sünni gibi mezhebi ayrımları da yok. Hz. Ali’nin, Hz. Hüseyin’in türbelerinde ziyarette bulunan, ibadet eden çok sayıda Sünni gördüm. Kadın çoluk çocuk ailece gelmişler. Ramazan olması nedeniyle iftarlarını da buralarda açıyorlardı.

Zeynebiye.com: Gerçek durum bu ise Irak hakkında bizim medyamızda neden hep terör ve şiddet görüyoruz?

S. Kılıç: Biraz önce söylemeye çalıştım. Bunun iki nedeni var; ekonomik ve siyasi. Ekonomik olarak gerçekten de ülke genelinde bir seferberlik var. Ve yapılması gereken çok iş var. Büyük bir ticari potansiyel var. Bazı odaklarca bu ekonomik kalkınmanın yaşanması istenmiyor. Birazdan değineceğim siyasi anlamda da büyük gelişmeler var. Demokrasi yolunda, temel insan hak ve özgürlüklerinin yaşama geçirilmesi yolunda önemli adımlar atılması mümkün hale gelmiş. İşte bu gidişatın sekteye uğratılması amaçlanıyor kanımca. Ülke genelindeki Şii gruplar tam bir birliktelik oluşturmasalar da güçlü ittifaklar kurmaktadırlar. Bu durumdan da rahatsızlık duyan dış güçler ve onlarla bağlantılı olanlar var.

Sadece Irak’ta değil bu durumu diğer Ortadoğu ülkelerinde özellikle son zamanlarda da Suriye’de görüyoruz; bilgi kirliliği yaratmak, yönlendirilmiş bakış açısı yaratmak…Batı medyası, çoğu mizansen olan görüntü ve haberleri bu amaçla servis etmektedir. Stüdyolarda üretilen haberler, edit edilen fotoğraf ve görüntüler gerçeği gizlemek,bakış açısını yönlendirmek için yapılan işlerdir. Biz de gerçeği aramadan, sorgulamadan bu malzemeleri onların servisiyle kitlelere sunmaktayız. Tavsiyem, her şeyi tersinden görün, tersinden okuyun. Çünkü sunulanın tersi doğrudur.

Geziye katılan ve Irak’ı ilk defa gören birçok basın mensubu arkadaşlarımız gerçekten şaşırdı. Hiç bir şey anlatılan gibi değilmiş dediler. Öne çıkarılması gereken çok daha başka şeyler varken sadece münferit şiddet olayları öne çıkarılıyor daha iyi anlıyoruz dediler. Döndükten sonra yaptıkları güzel haberler de gerçekten takdire şayan işler oldu.

Bakın bir şeyin daha altını çizeyim; zengin Arap ülkelerine baktığınız zaman, demokrasi ve temel insan haklarından yoksun olmalarına rağmen alt yapı sorunlarını çözmüş, kalkınma hamlesini tamamlamış, refah düzeyini yükseltmiş ülkeler olarak görüyoruz. Bu ülkeler artık enerjilerini bu gibi konularla değil finans konularına ayırmakta, Dünyanın çeşitli ülkelerine yatırımlar yapmakta, Dünya ülkelerini de kendi ülkelerine çekmektedirler. Güçlü, büyük devletlerin ülkelerindeki ekonomik yatırımları, iş gücü kapasitesi, rejimlerinin ve statülerinin destekçisi haline gelmektedir. Hatta bu ülkeler sahip oldukları güçlü finansal operasyonlarla diğer ülkelerin ekonomik ve siyasi gidişatlarını yönlendirmeye çalışmaktadırlar. Arap Baharı diye adlandırılan halk hareketlerinin yönlendirilmesinde ve desteklenmesinde bu durumu açıkça gördük. Sanırım bu fotoğrafı gördükten sonra Ülkemizde ve Irak’ta neden terör var düşünen insanlar için daha iyi anlaşılır olmaktadır.

Bakın bir örnek vereyim; gezi programı içerisinde Bağdat’ta bulunan Süryani Katolik  El Necat Kilisesini ziyaret ettik. Biliyorsunuz bir yıl kadar önce bu kilisede yapılan ayin sırasında El Kaide’ye mensup bir canlı bomba kilise içerisinde kendini patlatmış ve masum 40 kişi yaşamını yitirmişti. Kilisenin duvarları, tavanı patlamanın şiddetiyle hala delik deşikti. Biz gittiğimizde kilisenin taban döşemesi, duvarları onarılıyordu. Öğrendiğimize göre merkezi hükümet patlamadan sonra yardım sözü vermiş ancak yerine getirememişti. Ancak El-Hekim müessesinin yardımı olduğunu ve tamiratın böylece yapıldığını gördük. Bunu şunun için anlatıyorum, söyler misiniz Süryani kilisesinde ayin yapıp yaratıcısına dua eden insanların ne günahı vardı? Hiç bir suç işlememiş 40 masum insanın katledilmesinin hangi dinde, inançta, vicdanda yeri vardır? Masum bir cana kıymanın hiçbir geçerli gerekçesi yoktur. Ve masum bir tek cana kıymak bütün insanlığın yaşam hakkına kastetmekle eşdeğerdir. El-Hekim ailesinin insanlık değerine bakın
ki, dinde ve inançta değil yaratılışta “kardeş” olan mağdurlara yardım eli uzatmışlardır. İşte terör bu değerleri yok etmeyi amaçlayan insanlık dışı, şeytani bir yoldur.

Zeynebiye.com: Kutsal mekanlara ziyaretleriniz yanında Irak yetkilileri, etkin kişi ve kurumlarıyla büyük taklit mercii Ayetullahlarla da görüştüğünüzü öğrendik. Irak’ın Türkiye’ye bakışı çerçevesinde bu görüşmeleri bizim için özetler misiniz?

S. Kılıç: Evet, önemli kişilerle verimli görüşmeler oldu. Aslında Irak Meclisi ile görüşmelerimiz olacaktı ancak Hz.Ali’nin şehadet günleri olması nedeniyle Meclis tatildeydi, görüşme yapamadık. Ancak daha önce Zeynebiye’ye gelmelerinden dolayı tanış olduğumuz bir çırpıda sayabileceğim, Irak İslam Yüksek Konseyi Başkanı Seyyid Ammar El Hekim, Irak Parlamentosu Dış ilişkiler Komisyonu Başkanı Human Hamoudi, Ayetullah Seyyid Muhammed Said El Hekim, Ayetullah Beşir Necefi, Saddam sonrası ilk devlet başkanı Seyyid Dr.Behrul Ulum, El-Hikme Müessesi başkanı H. İslam Seyyid Hüseyin Gazi, Babil bölge sorumlusu Dr. Muhammed Ali Hüseyin El Musevi,  Kerbela Cuma İmamı H. İslam Seyyid Ahmed Safi, Musa Kazım türbesi müdürü Muhammet Cevat gibi şahsiyetler bizleri büyük bir izzet ve ikramla karşıladılar.

Görüşmelerde altı çizilmesi gereken beyanları gazeteci arkadaşlarımız kendi medyalarında yayınladılar ancak özetlemek gerekirse;

Görüştüğümüz kişiler açısından Türkiye gerek millet olarak gerekse ülke olarak dost ve stratejik ortak. Irak, Türkiye’yi kuruluş felsefesi, ortak değerleri, devlet modeli açısından model ülke olarak benimsemektedir. Terörle olan mücadelesinde Türkiye’nin yanında olduklarını, destek verdiklerini söylüyorlar. Ancak Irak’ın kuzeyine yapılan sınır ötesi operasyonlarda Irak yetkili makamlarının bilgilendirilmesini, istişareyi ve koordinasyonu arzu ediyorlar. Bu konuyla ilgili olarak Yeşil Iğdır Gazetesi sahibi ve başyazarı Cabbar Şıktaş’ın sorduğu soruya, Irak Parlamentosu Dış ilişkiler Komisyonu Başkanı Human Hamoudi şu cevap verdi; “Irak ordusu Irak’ın güvenliğini tam olarak sağlıyor, diyemeyiz. Bu gücümüz şimdilik yok, ama en kısa sürede bunu sağlayacağız. Kürdistan bölgesinde bir Kürt devleti kurulmak isteniyor, bunu Celal Talabani’de ifade ediyor. Ancak Sayın Talabani “gönlümüzde Kürt devleti kurmak fikri var ama dört büyük ülke Türkiye, İran, Suriye ve Irak’ın ortasında kurulacak olan bir devletin uzun ömrü
olmaz” diyor. Türkiye’nin Irak topraklarında yaptığı operasyonlar için de “ Türkiye kapımızı çalmalıdır” dedi.

Su sorunu hayati önem taşımaktadır, Türkiye’den Dicle ve Fırat’tan gelen suyun engellenmemesini, azaltılmamasını istiyorlar. Çünkü su yaşamsal öneme sahip, aksi takdirde ırak toprakları çölleşmekte verimsizleşmektedir. Sayın Hamoudi bu konuda “Türkiye daha çok su vermelidir” temennisinde bulundu. Diğer yandan Hamoudi, ticaret alanında büyük kolaylıklar sağladıklarını daha çok Türk firmalarının faaliyet göstermesini arzu ettikleri de ekledi. 2012 yılında İslam Kültür Başkenti olarak ilan edilen Necef’in, bin yıldır sahip olduğu ilim havzalarından yayılan dostluk ve kardeşlik duygularına vurgu yapan Hamoudi, Necef’i yeniden inşa ettiklerini, bu bölgeden Dünya’ya dostluk ve kardeşlik iklimini yaymak istediklerini söyledi.

Irak İslam Yüksek Konseyi Başkanı Seyyid Ammar El Hekim’de Türkiye’ye verdikleri önemin altını çizdi. “Türkiye bizim için önemli ve model olabilecek bir ülkedir” dedi. Irak dayatmalarla yaptırılmak istenen hiçbir şeyi kabul etmeyecek, reformlarla ve halkını daha fazla özgürleştirerek yeniden güçlü Irak olacaktır dedi.

Ayetullah Seyyid Muhammed Said El Hekim ve  Ayetullah Beşir Necefi’nin iki ülke halkı arasındaki tarihi dostluklarına vurgu yapmaları, İngilizlere karşı Osmanlıyı desteklediklerini söylemeleri heyettekilere duygulu anlar yaşattı. Bizlerin medya mensubu olarak gerçekleri yazmamızı, yalan ve yönlendirilmiş haberlere kanmamamızı, her şeyi yerinde görerek, sorgulayarak haber yapmamızı temenni etti. Irak’ın gösterilen yüzünün bombalamalar olmadığını bin yıllık ilim havzalarından beslenen yüksek insancıl yüzünün de görülmesi gerektiğini söyledi.

Daha birçok konularda gerçekten önemli açıklamalar olduysa da bu konuyu işin ehli olan basın mensubu haberci arkadaşlara bırakalım. Zaten onlar da gerçekten güzel haberler yapıyorlar. TRT de yayınlanan ve arkadaşımız Seda Şennik Ateş’in yapımı “Gümüş Hilal” gerçekten takdir edilecek bir yapım olmuş. Seda hanıma buradan teşekkür ediyorum. Alevi Vakıfları Federasyonu yayını Turna dergisinin gezimizi konu alan yazısı haberleri de çok güzel. Sabah grubundan sayın İlhami Yıldırım, DHA Editörü sayın Saffet Yiğit, sayın Adnan Erdoğan yönetimindeki Yazete, Yeşil Iğdır Gazetesi’nden sayın Cabbar Şıktaş ve Serdar Ünsal’ın, Azerbaycan’dan sayın Seyyid Şahin Zekizade’nin  yazı dizisi, fotoğraf ve haberleri çok beğenildi. Bu fotoğrafların bazıları ilk kez basın mensuplarınca çekilmiştir. Çünkü haremlerin içinde, türbelerde resim çekmek yasak. Hatta harem alanına cep telefonuyla bile giremezsiniz. Cem Tv’de yayınlanacak programı ve arkadaşlarımızca hazırlanan diğer programları da merakla bekliyoruz. Sayın Kasım Alcan’ın sitenizde yayınlanan gezi yazısı da bize yeniden oraları gezdirdi.

Zeynebiye.com: Biz de gerçekten duygulandık, sizlerle birlikte olmayı isterdik. Biraz da o kutsal topraklarda yaptığınız ziyaretlerinizden, ibadetlerinizden bahseder misiniz? Yaşadığınız manevi atmosferi nasıl tanımlayabilirsiniz?

S. Kılıç: Bu çok zor… Hz.Ali’nin yanı başında olmak, Hz.Hüseyin’in yanı başında olmak anlatılabilecek, tanımlanabilecek bir duygu değil… Ehl-i Beyt imamları sanki sizi asırlar öncesinden çağırmış, davet emiş de siz bu çağrıya uyarak, onun için şimdi buradasınız gibi hissediyorsunuz. Zaman kavramı ortadan kalkıyor. Mekandan da soyutlanıyorsunuz, sadece O İmamlar ve siz baş başa kalıyorsunuz. Ve içiniz eziliyor… Çünkü Onların sizin için neler yaptıklarını, neleri feda ettiklerini daha iyi anlıyorsunuz. Sahip olduğunuz inancın yok olmaması, bozulmaması, yaşaması için yer yüzünde hiç kimsenin yapamayacağı  fedakarlıkları yaptıklarını hissediyor, mahcubiyet duyuyorsunuz… Mahcubiyet duyuyorsunuz çünkü, benim için yapılan karşılığında şu ana kadar ben ne yaptım acaba diye düşünüyorsunuz. Sanki hesaplaşma zamanı gibi… Sizin hesabınız çıkarılıyor gibi… Ve gözyaşları, kontrol edemediğiniz ruhunuzdan boşalıp gelen, durmak bilmeyen göz yaşları akıyor.Bazen huzurunda bulunduğunuz O İmam’a ağlıyorsunuz; yaşadığı cefaları,sıkıntıları düşünerek.Bazen de kendinize ağlıyorsunuz; sahip olduğunuz mirasın kıymetini yeterince bilememekten, huzurunda olduğunuz O İmam’ın safında yeterince olamamaktan dolayı…Onların yaşam tarzlarını, fikir ve düşüncelerini bir bütün olarak, hayatınıza aksiyon yapamamaktan, sadece en kolayı olan, ağlayabiliyor olmaktan dolayı içiniz eziliyor, sıkılıyor…Bunu anlatmak gerçekten mümkün değil.

Haremin geniş avlularını dolduran binlerce insan sürekli namaz kılmakta, dualar etmekte, mersiyeler okumakta. Türbelerin yanına kalabalıktan yaklaşmak çok zor. Elinizi dokundurabilirseniz şanslısınız. Günün her saati böyle, sabahı akşamı gecesi yok. Her an insanlar İmam’la birlikte olmak için akın akın geliyorlar. Geldiğiniz zaman da oradan ayrılmak istemiyorsunuz.

Size hayatım boyunca unutmayacağım bir şey anlatayım; Hz.Ali’nin şehadetine giden, yaralandığı geceydi, İmam Ali’nin haremindeydik. Namazlar, dualar derken sabah olmuştu. Topluca kılınan sabah namazından sonra yanımda bulunan Kasım Nas’a otele gitmeyelim, burada kalalım dedim. Günün elli dereceyi aşan sıcaklığının ardından haremin üstü açık avlusunu hafif bir ferahlık doldurmuştu. Yorgunluktan olsa gerek gözlerimize ağır bir uyku iniyordu. Sabahın tan ağarmasına yakın bu atmosferde bir köşede İranlı mersiyezen haremin mermer duvarlarını titretip eriten yanık sesiyle mersiye okuyordu. Her “Aliiii, ağam Alii’ deyişinde hıçkırık sesleri avluda dağılıyordu. Biraz ötelerinde ise bir deste gurubu kendilerinden geçmiş, iliklerinize işleyecek bir ritimle deste vuruyor tempo tutuyorlardı. Kasım beyle bedenlerimizi artık hissetmiyor olacağız ki usulca avlunun sıcak mermerlerine başımızı koyduk. O “büyük yalnız”ın yanında gerçek dünyadaki hislerimizi kaybetmiş başka bir boyutta O’nun yanındaydık sanki. Hayatım boyunca b
öyle bir duygu hissetmemiştim. Hiçbir duygunun da bunun yerini tutacağını sanmıyorum. Size anlatırken bile onu hissediyorum sanki. Hayatım boyunca bunu unutmayacağım…

Gitmeyenler, her hangi bir nedenle gidemeyenler için söylüyorum; hiç ertelemeyin, gidin. Gidin ve kendiniz yaşayın bu atmosferi.  Artık yolculuk da kolay bir hale gelmiş. Gittiğiniz zaman göreceksiniz ki bu davet size yeni yapılmış değil, asırlar öncesinden çağrılmışsınız bu yolculuğa;  Kerbela’ya…

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.