Türkiyeli Caferilerin de tepkilerine neden olan konuya ilişkin mektubun metni aşağıdaki şekildedir:
"Bismillahirrahmanirrahim
“Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra/36)
“…Sakın yalancıyla arkadaşlık etme, çünkü yalancı serap gibidir, uzağı sana yakın, yakını ise uzak gösterir.” İmam Ali Zeynelabidin (a.s)
Sevgili kardeşim Ömer Döngeloğlu!
Ramazan sohbetlerinizi zevkle izlemekte ve takdir etmekte, İslami hassasiyetinizi ve duygularınızı can-ı gönülden paylaşmaktayım.
Mübarek ayın 28. gecesi yaptığınız sohbetinizde dayanakları bakımından yanılgılar bulunduğundan, söz konusu ifadelerinizin etki ve sonuçlarının, sizin İslami kardeşlik hassasiyetinizle bağdaşmadığını belirtmek isterim.
Konuşmanızda dile getirdiğiniz noktaların genel olarak bir kritiğini yapacak olursak, bu hususta şu bilgileri sizinle paylamak istiyorum
1- İmam Humeyni, komünistlerle asla işbirliği yapmadı ve şah devrilmeden önceki bir bildirisinde açık ve net ifadelerle tağutu devirmek için bile olsa komünistlerle işbirliği yapmayacaklarını şah ile onlar arasında tercih yapmak durumunda şahı tercih edeceklerini, zira şahla en azından “Usul-i din”de ihtilaflarının bulunmadığını, ama komünistlerin materyalist felsefeyi dünya görüşü olarak benimsediklerinden Allah, Peygamber ve ahireti inkar ettikleri için usulde anlaşamadıklarını açıkça ifade etmişti.
2- Resulullah, Peygamberlikten önce “Daru’n-Nedve”deki antlaşmada, Mekke’ye dışarıdan ziyaret ticaret veya seyahat amacıyla gelen kimsesiz garibanın mal ve canlarına yönelik tecavüz edenlere karşı mazlumu korumayı amaçlamaktaydı. Mekke’de düşmanlar adına fitne çıkarıp silahlı terör eylemlerinde bulunanlar ve onlara yardım ve yataklık yapanları korumaya yönelik bir antlaşma değildi.
3-Suriye’de rejim Şii değildir; resmi dini törenler Sünni fıkha göre yapılmakta ve diyanet teşkilatı da tamamen Sünni’dir. Orada milyonlarca halk kitlelerinin yanı sıra bütün cami imamları da rejimin sunduğu reform programını destekleyen milyonluk mitingler yapmaktadırlar. Karşılarında ise defalarca belgelendiği ve itiraf edildiği üzere, marjinal dış mihraklı eli silahlı terör çeteleri bulunmaktadır.
Suriye’nin, anti-siyonist ve anti-emperyalist tek Arap devleti olması ve bölgede İsrail zulüm ve işgaline karşı mücadele eden direnişçi mücahitlerin tek sığınak ve kalesi olması hasebiyle, yapılması gerekli reformların altını çizdikten sonra bu rejimin desteklenmesi işte bu yüzdendir. Bu rejim yıkılırsa emperyalizm ve Siyonizm’e karşı direniş sığınmasız kalarak çöker.
Nitekim Siyonist rejimin başbakanı Benjamin Netanyahu, geçen gün yaptığı bir konuşmada, Suriye yönetiminin devrilmesinden en çok İsrail karşıtı direniş cephesinin darbe alacağını bizzat kendisi ifade etmişti. Bu durum, Filistin ve Kudüs davasını dayanaksız ve yetim bırakmayacak mı? Bizim bundan başka bir kaygımız yoktur. Sonuçta endişelendiğimiz Filistin davası, Sünni kardeşlerimiz için öncelikli bir dava değil mi?
Diğer yandan, Suriye’de yaşanan bir rejim krizi sonrası doğacak boşluktan, etnisiteye bağlı bir devletçik de orada ortaya çıkar. Bunun doğal sonucu olarak ülkemizde de ayrılıkçı güçler daha bir canlanıp güvenliğimizi tehdit eder hale gelir. Ayrıca rejim boşluğundan doğacak mezhep savaşı, başta ülkemiz olmak üzere, bölgedeki bütün İslam ülkelerine sıçrama tehlikesini körükler, kuşkusuz bu da ancak Siyonist ve emperyalistlerin işine yarar.
4- Allah’ın her günü, durmadan İslam’ın serveti olan petro-dolarlarla Şii-Sünni kavgasını körükleyen, İngiliz emperyalizmi tarafından Osmanlı'ya karşı kurulan tekfirci Vehhabi Suud krallığı, kendi ülkesinin dışında bile silahsız halklara Yemen ve Bahreyn’de bomba yağdırmakta, ama işgalcilere karşı tek kurşun bile atmamaktadır. Hicaz’da ne kadar İslam ve Osmanlı eseri varsa yok eden bu İsrail ve ABD işbirlikçisi rejim, aynı zamanda Gazze ve Lübnan’daki mücahidleri yok etmesi için milyarlarca dolar tutarında İslam servetini hibe olarak terörist İsrail’e sunan cani bir rejimdir.
Sevgili kardeşim Ömer Hoca; İsrail’e karşı mücadelesi yüzünden Siyonist ve emperyalistlerin hedefi durumuna gelen İran İslam Cumhuriyeti yöneticileri ve Lübnan’daki mukavemetin lideri Seyyid Hasan Nasrullah’a yönelik bu sert ifadelerinizi, keşke, İslam Ümmeti’ne ve Filistin davasına tarifi imkansız ihanetleri sergileyen bu Suud krallığına yöneltmiş olsaydınız. Duyarlılığınız ve Filistin davasına olan bağlılığınız öncelikle bunu gerektirirdi diye düşünüyorum.
Bizim tüm fakihlerimizin hem fetvaları hem de uyarıcı açıklamalarında olduğu üzere, Sünni bir Müslümanın kanı, malı ve namusunun masun ve muhterem olduğunu, bir Şii Müslümanınkinden asla farklı olmadığını sarahaten beyan etmişlerdir. Ben de Caferi mektebinin bir alimi olarak altını çizerek belirtmek istiyorum ki, dünyanın her neresinde bir Müslüman kardeşimiz mezhebindan dolayı hedef alınır, incitilir ve esenliğine tehlikeye düşülürse, bunu yapan her kim olursa olsun, onu İslam’ın ve Müslümanların düşmanı biliriz. Bir başkasının bizim mezhebi aidiyetimize, içtihat ve inançlarımıza saldırmasını kesinlikle kabullenmiyorsak, Sünni kardeşlerimizin hukukuna yönelik herhangi bir saldırıyı da asla kabullenmez ve buna rıza göstermeyiz.
Bu hususta sadece bir örnek vermek gerekirse, Irak İngilizlerin işgali altında Osmanlı’ya karşı savaşırken, Irak’taki müçtehitlerimiz ittifakla bütün Iraklıların Osmanlı’nın yanında savaşmaları fetvasını vermişti. Yine aynı şekilde kendileri ve bağlıları da bu savaşa bizzat katılmış, şehit olmuşlardı. Genelde bütün mazlumları, özelde de Şii veya Sünni bütün Müslümanları savunmak, onların esenliğini gözetip kardeşçe kucaklamak, Caferi fıkhının temel hükmü, Şii Müslümanların da değişmez duruşudur.
Son olarak eklemek gerekirse, emperyalizm ve Siyonizm’in İslam ümmetine karşı sulta, işgal, saldırı, katliam ve soykırımları durmaksızın devam ederken, İslami vahdetten, kardeşlik ve kucaklaşmaktan, İslam ümmetinin esenliği için gönüllerimizi ve bileklerimizi birleştirmekten başka bir yol olabilir mi? Bizler hutbelerimizde ve konuşmalarımızda sürekli bu hassasiyetimizi dile getirmekte, Şii-Sünni İslam kardeşliğini zedeleyecek her türlü söz ve hareketlere karşı da kesin tavrımızı ortaya koymaktayız.
Bu duygu ve hassasiyetle siz değerli kardeşimi selamlıyor, bilgi dezenformasyonu ve güdümlü medya operasyonları sonucu yanıltıldığınız düşüncesiyle, yanlış anlaşılmalara, kardeşler arasında niza ve husumete yol açmasından endişe ettiğimiz ifadelerinizi telafi edeceğinizden emin olarak sevgilerimi sunuyorum."
28-08-2011
Selahattin ÖZGÜNDÜZ, Caferi-Der Onursal Başkanı
29 Ağustos 2011