28 Mayıs 1918’de ilk bağımsız Türk cumhuriyetini ilan eden Azerbaycan Türkleri 1920’ye kadar büyük bir direniş göstermiş ancak yoğun Sovyet baskısı karşısında yenik düşmüşlerdir. Azerbaycan bu tarihten 20.yüzyılın sonlarına kadar Sovyetler Birliği’nin bir parçası olarak kalmıştır.
Stalin’in, Lenin’in yerini alması ve tüm muhalif sesleri kanlı bir biçimde susturmasından sonra tamamen Rus Şovenizmi’ne teslim olan Sovyetler Birliği 80’lerden sonra iyice çatırdamaya başlamıştır. 1985’te devletin başına gelen Mihail Gorbaçov “glasnost” (açıklık) ve “perestroika” (yeniden yapılanma) politikalarıyla “Soğuk Savaş”ı bitirip SSCB’yi yeniden toparlamaya çalıştıysa da bu politikalar SSCB’nin sonunu getirmiştir.
90’lara gelirken SSCB bünyesindeki birçok devlet bağımsızlığını ilan etmeye başlamıştır. Doğu Avrupa’da büyük bir hoşgörüyle yeni devletleri birer birer tanıyan Ruslar konu Azerbaycan Türkleri olduğunda çok farklı davranmıştır.
Yıl 1990 olduğunda Azerbaycan Türkleri çok daha kararlı bir biçimde bağımsızlık için harekete geçmiştir. 19 Ocak 1990 günü, o zamanki adıyla Lenin Meydanı’nda toplanan binlerce Azerbaycan Türkü tek yürek olup “Azadlık” diye bağırmıştır. Bu kararlılık karşısında Ruslar kaba kuvvete sarılmış ve Kızıl Ordu Birlikleri Azerbaycan halkının üzerine tanklarıyla yürüyüp, sivilleri ezmeye çalışmıştır. 20 Ocak sabahı Kızıl Ordu’nun aralarında kadın ve çocuklarında bulunduğu yüzlerce sivili katletmesi bağımsızlık ateşini artık söndürülmesi imkânsız bir hale getirmiştir. Meydanda toplanan yüz binlerin omuzlarında bugünkü “Şehidler Hıyabanı”na defnedilen kahraman 20 Yanvar (Ocak) Şehitleri, Azerbaycan Bağımsızlığının simgesi olmuştur. Onların kahramanca direnişi 1991’de bağımsızlığa giden yolu açmıştır. Çağdaş Batı(!) ise bu olayı bir iç mesele olarak değerlendirmiş ve bu zulme –her zamanki gibi- sessiz kalmıştır.
20 Ocak 2011