Devlet Bakanı Faruk Çelik, Bostancı Gösteri Merkezi'nde düzenlenen ''5. Uluslararası İnanç Önderleri Toplantısı''nda yaptığı konuşmada, Alevilik, Caferilik ve Bektaşilik konusunda; işin edebiyatında değil, özünde olduklarını belirterek, bu konuda sağlam adımlarla ilerlediklerini ifade etti.
''Hiç kimsenin bu sürece negatif müdahalesine, kişisel siyasetine müsaade etmemeliyiz'' diyen Çelik, tarihi sorunların çözümünde, tarihi bir fırsat yakaladıklarını belirterek, şunları söyledi:
''Hiç kimsenin de küçük çıkarlar uğruna bu fırsatı heba etmeye hakkı yoktur. 'Peki bu kadar çalıştay yapıldı da ne oldu bunun sonucunda?' diyebilirsiniz. Bir kere çalıştaylarda, sağlıklı, sürdürülebilir ve güven esaslı bir diyalog zemini yakaladık bu bir. İki, Alevilerin sorunları, hiç bir dönemde olmadığı kadar toplumun tüm kesimlerinde ele alınmaya başladı. Artık her yerde konuşuluyor. Bizim katıldığımız bütün toplantılarda, konuşulanlar neyse konuşuluyor. Böylece Alevileri tanımayan, bilmeyen, yanlış bilen çevreler Alevileri doğru kaynaklardan, doğru bir şekilde tanımaya başladılar. Sesler yükselince, talepler artınca, buradan tablo Türkiye'ye dalga dalga yayılmaya başladı.
En önemlisi, devletin Alevilikle ilgili hafızası yenilendi. Devletin arşivine 8-10 ciltlik bir kitap koyduk. Kim ne diyor, bu olay nedir, bu dert nedir, bu problem nedir, bunun tarihsel süreci nedir? Yaşanan acı, bunlar devletin hafızasında yer aldı. Yakın tarihimizde bizleri acılara boğan olayların sis perdelerinin aralanması, ortaya çıkması, gerçek faillerin ortaya çıkması için TBMM'ye siyasi partiler tarafından araştırma önergeleri verildi. Madımak Oteli'ni kamulaştırdık. 23 Kasımda son mahkemesi olacağı söyleniyor. Biz aslında Haziran ayında o işi bitirdik. Şimdi çoktan yeni şeklini alacaktı. Ama 23 Kasımda Madımak inanıyorum ki tabelası indirilecek. Şu anda kamulaştırma bedeli yatırılmıştır, yeni vizyonuyla, yeni şekliyle huzurlarınızda olacak. Birbirimize inanmak, güvenmek durumundayız.''
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi
Bakan Çelik, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi ile ilgili çok şeyler konuşulduğunu, çok şeyler söylendiğini ifade ederek, Türkiye'nin Din Kültürü dersi ile ilgili 3 dönemi de yaşadığını anlattı.
Bu dönemleri, kamuda hiç din kültürünün olmadığı dönem, seçmeli olduğu dönem, zorunlu olduğu dönem şeklinde sıralayan Çelik, ''Dünya ülkelerine baktığımız zaman orada da aynı. Seçmeli olan ülkeler de var, zorunlu olan ülkeler de... Din Kültürü dersi olmayan Fransa, Amerika gibi ülkeler de var. Türkiye bunların hepsini denemiş. Şimdi çok özel olarak söylüyorum: Hangi noktadayız, değerli hocalarımız söylediler. Din Kültürü ile ilgili bu güne kadar mahkemelerde, Danıştay'da, AİHM'de bir çok mahkeme olmuş. Hiç mazerete sığınmadan biz müfredatı tekrar ele aldık. Yani birinin dayatması, birilerinin konuşması önemli değil. Vatandaşımız bu müfredatı yeterli görmediğine göre, bizim için bu gerekçe yeterlidir. Vatandaş bu müfredatı istemiyorsa, o halde oturup kendimiz bu işi çözmemiz gerekiyor'' diye konuştu.
Devlet Bakanı Çelik, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretiminin yalnızca ''öğretim'' şeklinde verilmesi gerektiğini ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Şu anda Alevi vatandaşlarımızdan, eğitimcilerden oluşan komisyonun hazırladığı çalışma, Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu bünyesinde mevcut program çerçevesinde uyarlanıyor ve bunun bir eğitim değil, öğretim olma konusundaki çalışma Milli Eğitim Bakanlığında şu anda taslak haline getiriliyor. Yeni yılda Ocak ayında büyük ihtimalle Alevi kesimlerle, belki çalıştaya katılan katılımcılarla bir araya geleceğiz ve diyeceğiz ki, 'Bu bir öğretimdir, buradaki fazlalıkların tümü çıkarılmış.' Alevilerle yapacağımız toplantıda kararlaştırdığımız an, 'evet bu bir kültür dersi, bir bilgi alma dersi' diyeceğiz. Çocukların bu coğrafyada ateist bile olsa, din nedir bilmesi gerekiyor. Müslümanlık, Sünnilik, Alevilik, Caferilik, Nusayrilik, Yahudilik, Hristiyanlık nedir? Bunları bir bilgi olarak alacak şekilde müfredatın dizaynı Ocak ayında inşallah sizlerle buluşuyor ve sizlerin onayıyla 2011-2012 yılında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin bir öğretim dersi olarak yürürlüğe girmesini sağlayacağız. Sizden bağımsız değil, sizlerle birlikte yapacağız bunu.''
"Esas sorun din öğretiminin eğitimle karıştırılmasıdır"
Devlet Bakanı Çelik, gelen taslak sonucunda din öğretiminde eğitimi içeren bölümlerin çıkarılacağını belirterek, din eğitiminin isteğe bağlı olduğunu, anne-babanın istediği eğitimi çocuklarına verebileceğini, bu konunun ayrı olduğunu söyledi.
Esas sorunun; din öğretiminin eğitimle karıştırılması olduğunu belirten Çelik, ''Bunu çözmek için çok ciddi çalışmamız var. Şu anda Alevi eğitimcileriyle bu taslağın oluşması noktasına yaklaşıyoruz. Umuyorum, Ocak ayında bunu tamamladığımızda 2011-2012 eğitim-öğretim yılında bu sorun ortadan kalkmış olacak'' dedi.
"Cemevlerine statü tanınmalıdır"
Cemevleri ile ilgili çalıştayda hukuk komisyonu kurulması kararı aldıklarını anlatan Çelik, bu komisyonun cemevlerinin statüsünün ne olması gerektiğiyle ilgili kendilerine bilgi sunacağını bildirdi.
Bu işin siyasetçinin işi olmadığını kaydeden Çelik, hukukçuların bir araya gelerek, Türkiye'deki mevzuat çerçevesinde neler yapılabileceğini tartışacaklarını ifade etti.
Cemevlerine statü tanınması konusunun ilk kez dillendirildiğine dikkati çeken Çelik, ''Cemevlerine statü tanınmalıdır. Statü tanınmayınca bütçe konuşulmaz. Statü olmayınca başka alanlarda değerlendirme yapılamaz. Böyle ezbere bütçe gelecek, bütçede biz önerge vereceğiz, buraya kaynak aktarın. Cemevi var da, hukuken yok. Onu hukuken var etme mücadelesi veriyoruz. Hukuken var olacak, arkasından kaynak gelecek. Bunu anlatamıyoruz. Bunu birileri anlamak istemiyor. Zannediyor ki önerge verdik... Bunlar politik cümleler. Önce cemevlerinin statüsünü tanıyacaksın. Ondan sonra kaynağını, ondan sonra dedeleri, babaları ve diğer konuların nasıl olacağı değerlendirilecek'' açıklamasında bulundu.
Çelik, şimdi gelinen noktada, komisyonun kendilerine 3 alternatifli, artılı, eksili cemevlerinin statüsü ile ilgili neticeyi sunduğunu belirterek, ''10 gün sonra Bakanlar Kurulu'na gerek din dersi eğitimi-öğretimi, gerekse cemevlerinin statüsü konusundaki sunumunu gerçekleştireceğiz. Orada değerlendirmeler yapılacak. Alevilerin arkasından dolanarak, taleplerini görmemezden gelerek, kaptı kaçtı gibi bir düşünce içinde değiliz. Yine sizlerle konuşarak, çıkış yolunu birlikte belirleyeceğiz. Arkadaşlar bu iş böyle kolay olsa, böyle terler miyiz?'' diye konuştu.
Devlet Bakanı Çelik, 15 asırlık bir sorunda, 15 asırda katedilemeyen mesafenin 15 ayda katedildiğini belirterek, ''Haksızlık yapmayalım. Çünkü, insanı incitmenin ne olduğunu bilirsiniz. Size yakışan neyse, o çerçevede diyalogların sürmesinde fayda var'' dedi.
Bakan Faruk Çelik, Diyanet İşleri Başkanlığının konumunun belli olduğunu, çalıştaylarla ilgili, ne içeride ne dışarıda olumsuz bir değerlendirmesi olduğunu, sürece hep katkı sunduğunu söyledi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ''Dedelerden talimat alma dönemi bitti'' şeklindeki sözünü nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine Çelik, ''Sayın Başbakan'ın, dini kimlikli unsurların, imamın, müftünün, dedenin bu şekilde yapılanmalarda yeri olmaması adına yaptığı değerlendirmedir. O süreçte yapılan konuşmalar malum davalarla ilgili. Bu konular bu toplantının gündemi değil'' diye konuştu.
Alevilerin büyük bir çoğunluğunun referandumda ''hayır'' oyu vermesiyle ilgili bir soruyu Çelik, ''Biz Alevilerin oyu için bu çalışmaları yapmıyoruz. Alevilerden oy alalım diye bu çalışma yapılır mı? Bir sorun var, bu sorunun çözümüyle ilgili AK Parti'nin başlattığı bir çalışmadır bu. Bu çalışmayı da dillendirmek üzereyiz'' yanıtını verdi.
''Kavga için yola çıkmış değiliz"
Bugün faklı bir Türkiye bulunduğunu kaydeden Devlet Bakanı Çelik, ''Artık Türkiye sorunlarını ötelemek yerine, önceleyen, fırsatların karınca hızıyla geldiğini, şimşek hızıyla gittiğini bilen bir anlayış hakim. Herkes bunun farkında. Aynaya bakmaktan korkan bir Türkiye geleceğe umutla bakamaz. Aynaya bakacağız. Tablomuzu göreceğiz. Boyumuzu posumuzu göreceğiz. Eksiklerimizi göreceğiz ve bu şekilde geleceğe umutla yürümek durumundayız'' diye konuştu.
Hükümet olarak, bir yandan ekonomik kalkınmayı sağlarken, bir yandan da sosyal onarım projelerini hayata geçirdiklerini ifade eden Faruk Çelik, şunları söyledi:
''Özgürlükler bağlamında, hangi alanda sorun yaşanıyorsa o alana müdahale ederek çözüm arayışlarını hızlandırmış bulunuyoruz. Bir sorunu, toplumun sadece belli bir kesimi yaşıyor olabilir ama o sorun aslında hepimizin sorunu olmalıdır. O sorunun yakıcılığı bütün toplum tarafından da hissediliyor.
Bu bağlamda, çözüm aradığımız alanlardan bir tanesi de Alevi-Bektaşi vatandaşlarımızın sorunlarıdır. Bu sorunların tarihi geçmişini hepiniz, sizler özellikle çok iyi biliyoruz. Savaşa gitmiyoruz. Sorun var önümüzde. Kavga için yola çıkmış değiliz. Burada hoşa giden şeyler söyleyebiliriz. Heyecanlı, güzel konuşmalar yapabiliriz. Yapacağız, edeceğiz, çözeceğiz de denilebilir. Fakat bizim derdimiz bu değil. Biz gerçekçi davranıp, bu sorunların, bu taleplerin çözüme kavuşması konusunda kararlılığımızı ortaya koyuyoruz. Sorunları, yalnız 'ben' değil, 'biz' olarak çözmemiz gerekiyor. Dayanışma içerisinde olmamız gerekiyor. Güç birliği yapılması gerekiyor. Aksi taktirde ben-sen meselesi değil ki... Senin meselen ne kadar ise bu mesele benim de meselemdir. Hepimizin meselesidir. Bunun iyi anlaşılmasında yarar var.''
Bakan Çelik, tarihte yaşananları değiştirmek veya yargılamak gibi bir şansları bulunmadığını, önemli olanın, tarihe mal olmuş bu olayların günümüze yansıyan sonuçları olduğunu dile getirdi.
3 Haziran 2009 tarihinde hep birlikte bir yola çıkıldığını ve ''Bu sorunları gelecek nesillere taşımayalım, bu sorunları çözelim'' dediklerini anlatan Çelik, ''Biz, bu sorunları öteleyebilirdik, görmemezden gelebilirdik, boş vaatlerle oyalayabilirdik. Ama bunların hiç birisini yapmadık. Aldatan olmadık, olmayacağız'' diye konuştu.
Çelik sorunlardan beslenen bazı çevrelerin, ''Çalıştaylara ne gerek vardı? İpe un seriyorsunuz. Biz tek kelimeyle bu işi hallederiz'' iddiasında bulunduğunu ifade ederek, ''Tabii ki bunu söyleyenlere saygı duymamız lazım ama bunu söyleyenler hiç iktidar olmadı mı? Oldu. Madem bir sözle bir cümleyle oluyordu.... Bunlar çok rahat şekilde yapılabilirdi. İşte bunlar bizi politik tartışmalar götürür. Bunlar bizi istemediğimiz çözümsüz noktalara götürür. Bunlardan mümkün mertebe sakınmaya, uzak durmaya çalışıyoruz'' açıklamasında bulundu.
30 Ekim 2010