CUMA günü yazdım: İngiltere Başbakanı David Cameron‘a Türkiye’yi ziyareti sırasında çakma tuğralı uydurma bir belge hediye edilmesi rezaletinin kahramanı olan Devlet Arşivleri’nde bir tarih cinayeti işlenmiş, Doğu Anadolu’dan gönderilen Cumhuriyet dönemine ait bir kamyon dolusu iskân evrakı, “yanlışlıkla” imha edilmişti.
Devlet Arşivleri Genel Müdürü Doç. Dr. Yusuf Sarınay bir açıklama gönderdi, imhayı doğruladı ve yokedilen belgelerin “Iğdır’a ait iskân evrakı olduğunu” söyledi.
Aslında “açıklama” falan değil, tam bir “itirafname” olan Sarınay‘ın yolladığı metnin bir paragrafını aşağıda aynen yayınlıyorum:
“...Iğdır Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü tarafından kargo şirketi aracılığıyla Genel Müdürlüğümüz ‘İvedik Cad. No: 59 Yenimahalle’ adresine teslim edilmek üzere 15 koli içinde gönderilen belgeler, teslim edilmesi gereken adres yerine farklı bir adreste bulunan Ergazi Atık Kağıt Ünitesi’ne teslim edilmiştir. Herhangi bir resmi yazı veya tutanağı bulunmayan evrak, kargo görevlisinin ‘Kargo şirketine ait imhalık evrak’ beyanı üzerine paralama ünitesine sevkedilmiştir. Iğdır Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü yetkilisinin aynı gün teslim işlemini yerine getirmek üzere Genel Müdürlüğümüze gelmesini müteakip durum fark edilerek evrakın paralama işlemi durdurulmuş ve olayla ilgili gerekli resmi işlem yapılmıştır”...
Yusuf Bey daha sonra “komisyon kurduklarını, belgelerin kurtarılabileceğinin anlaşıldığını ve çalışmaların başladığını” yazıyor ve “Merak etmeyin, Dersim evrakını değil, Iğdır’ın iskân belgelerini imha ettik” diye müjde veriyordu!
BECERİKSİZLİĞİN BÖYLESİ!
Resmî üslûpla kaleme alınmış olan bu açıklamada aslında neler dendiğini size daha anlaşılır şekilde izah edeyim:
Yusuf Bey “Biz, koskoca vilâyetlerin arşivini resmî yazı olmadan ve tutanak tutmadan kapı kapı dolaştıracak derecede sorumsuz bir kurumuz. Bu defa da böyle sorumsuz davrandık ama kabahat bizde değil, belgelerin yüklendiği kamyonun şoföründe... Şoför, arşiv yerine imha merkezimize gidince arkadaşlar evrakı bir güzel paralamışlar. Biz o sırada çakma tuğralar hazırlamanın verdiği yorgunlukla uyuyakalmıştık ama Iğdır’dan gelenler güzel uykumuzu böldüler ve olup bitenlerden onlar yüzünden haberdar olduk. Uyandırmasa idiler aslında daha neler neler imha edecektik, ah bir bilseniz! Zaten paralama ünitemiz de pek bir işe yaramıyormuş, belgeleri kurtarılamayacak şekilde yokedememişler! Hem sonra bu kadar yaygaraya da ne gerek var canım, imha edilen belgeler Dersim’e yahut diğer Doğu Anadolu vilâyetlerine değil, alt tarafı Iğdır’a ait!” diyordu.
Bunca yıllık gazeteciyim, şimdiye kadar böylesine bir acz ve beceriksizlik beyanına rastlamadım!
GÖREV, IĞDIRLILAR’IN
Türkiye’nin geçmişinin tapusu, üstelik vatandaşın mazisine ait kimlik, namus ve haysiyet kaynağı olan belgelerin kamyonculara teslim edilmesi gibisinden beceriksizleri yahut “caktır”, “cuktur”, “cağız”, “cuğuz” misali gevelemeleri bir yana bırakalım. Devlet arşivlerindeki “paralama ünitesi”nde nelerin imha edildiği muammasını da şimdilik hiç sormayalım...
Ama ortada artık haddi aşmış bir sorumsuzluk ve hattâ “suç” vardır, üstelik arşivlerdeki rezaletler bir iktidar-muhalefet meselesi değildir, artık memleketin tamamını ilgilendiren bir dert hâlini almıştır.
Bu derdin devâsını bulmak ise başta rahmetli dedelerine, ninelerine ve hattâ cedlerine ait kayıtların pervasızca yokedildiği Iğdır’ın milletvekillerine, sonra Meclis’e ve teftiş kurullarına düşmektedir.