Zeynebiye - Ehlibeyt Dünyasının Gündemi | Türkiye Caferileri

Alevi İnancını Budizm'le Eş Tutan Zihniyet Eleştirilmelidir

"Alevi Çalıştayı ve Avrupa Cem Federasyonları Birlik Toplantısı öncesi, Aleviliğin örgütsel penceresine dönük yaklaşım.. Aleviliğin Budizm'le eş tutanlar eleştiriliyor" 

29 Mayıs 2009
Alevi İnancını Budizm'le Eş Tutan Zihniyet Eleştirilmelidir

Alevi Vakıfları Federasyonu Genel Sekreteri ve Şah İsmail Hatayi İnanç Derneği Başkanı Murat Kantekin'in yazısı...

24 Mayıs 2009 Pazar günü Aleviyol ve Tahtacılar iletişim ağına, Ordu’da bulunan Güvenç Abdal Kültür Derneği Başkanı Tuncay Özenç can bir ileti gönderdi. İletide Aleviliğin iç tartışmalarına değinerek, bu iç tartışmaların bize zaman kaybettirdiğini belirtti. Gerek kurumsal sorumluluğu, gerekse de bulunduğu bölgedeki konumu itibariyle kendisinin görüşleri hem önemlidir, hem de değerlidir.

Hafızamızı bir yoklarsak değil 15 yıl, 10 yıl öncesinde bile Alevilerin böyle iç tartışmaları, gerilimleri, farklılıkları yoktu. Maalesef bugün, var olan enerjimizin bir kısmını içeride, birbirimize karşı kullanıyoruz. Bu, bize hem zaman kaybettiriyor hem de ciddi darbeler vuruyor. Fakat bazen, söylenen söze, yapılan eyleme karşılık vermemek, savunduğun ilkelere, değerlere sahip çıkamamakla özdeşleşiyor.

“Şah Hatayi'm Eydür Muhammed Ali / Onlardan Öğrendik Erkânı Yolu / Ali Muhammed'dir Muhammed Ali / Biz Muhammed Ali Diyenlerdeniz” (Şah İsmail Hatayi)
“Allah birdir Hak Muhammed Ali'dir / Anın ismi cümle âlem doludur / Bu yol Hak Muhammet Ali yoludur / Gel Muhammed Ali dergâhına gel” (Pir Sultan Abdal)

Bu düvaz-ı imamlar, Alevi inancının ulu ozanlarına ait. Onların Emevi zihniyetinin sürdürücülerine karşı verdikleri mücadeleyi, ödedikleri bedelleri hepimiz biliyoruz. Onlar, bunca bedele karşın, bunca mücadeleye, acıya karşın inançlarını diri tutmuşlar, yollarından sapmamışlar. Yetmedi, Alevi inancının dayanaklarına dair önemli eserleri de ortaya koymuşlar. Hâl böyle iken, birileri çıkıp, “Alevilik İslam dışıdır” diye, dâhiyane (!) fikirlerini ortaya saçınca, bizlerin ister istemez bu fikirleri eleştirmemiz, dahası karşısına dikilmemiz zorunlu oluyor. “7 Ulu Ozan, deyişlerinden ‘Hak – Muhammet – Ali’ derken takiyye yapmıştır, yalan söylemiştir” diyerek Alevi inancının ulularına yalancı yaftası iliştirmeye çalışan insanları eleştirmek, onlara karşı durmak, Alevi olmanın sorumluluğudur. Alevi olmanın, geçmişine sahip çıkmanın erdemidir, zorunluluğudur.

Birileri çıkıp Alevi inancını 12 bin yıllık Anadolu kalıntılarına dayamaya çalışırsa, Alevilerin Kuran ile Hz. Muhammet ile Hz. Ali ile Ehli Beyt ile On İki İmam ile Pir Ahmet Yesevi ile Hacı Bektaş Veli ile bu yolun uluları, erenleri, evliyaları, pirleri ile bağını koparmaya çalışırsa, bu insanlara “Dur!” demek, bu insanların gençlerin beynini uyuşturmaya çalışmalarına karşı çıkmak tarihi bir sorumluluktur. Ellerine geçen her fırsatta Alevi inancını yozlaştırmaya çalışanlar, bu yolda çaba sarfedenler neden göze batmıyor da, bu yola sahip çıkanlar göze batıyor? Bizler, Aleviliği, Emevi zihniyetlilerin yobazlaştırılma asimilasyonuna karşı ne kadar dirençle korumaya çalışırsak, yozlaştırma asimilasyonuna karşı da aynı dirençle korumalıyız.

Evet, iç tartışmalarımız olmasın, birbirimizi kırmayalım, Anayasal haklarımızı almak için mücadele edelim. Bunlar güzel şeyler. Elbette bu ülkenin eşit yurttaşları olarak kazanımlarımız için mücadele etmeliyiz. Bu yolda güçbirliği, dayanışma sergilemeliyiz. Ama maalesef, bu dayanışmayı, cemevlerinin de diğer ibadeşaneler gibi elektrik bedeli ödememesini amaçlayan ‘Cemevleri Eşit Haklar Komisyonu’ çalışmalarında görmedik. İsminde ‘Alevi’ ünvanı olan birçok kurum bu çalışmaya destek olmadı. Sanki onların böyle bir kaygısı, amacı, ihtiyacı, talebi yokmuş gibi. Bunlar üzücü şeyler. İnsan, böyle durumlarda Alevi kurumlarının birlikteliği özlüyor, istiyor. Bu da ayrı bir tartışma konusu…

Konumuza dönersek birileri inatla bu yolu yozlaştırmak için çabalarsa, bizlerin de sahip çıkma zorunluluğumuz ortaya çıkıyor. Eğer, “Alevilik İslam dışıdır” diyen, “Hz. Ali katil bir Araptır” diyen, “Onların Ali’si ile bizim Ali’miz farklıdır” diyen zihniyetle mücadele etmezsek, yaptıklarının yanlış olduğunu söylemezsek, bırakın gelecek kuşaklara sağlam ve diri bir Alevilik bırakmayı, ecdadımız mezarında rahat yatamaz. Bazen tek bir cümle tarihe not düşmektir. Tıpkı Dersim Olaylarında asılan Seyit Rıza’nın “Evlad-ı Kerbelayız, hatasızız, ayıptır, zulümdür cinayettir” demesi gibi. Seyit Rıza o sözüyle kökünü, kökenini, inancının temelini de gayet güzel vurgulamış, tarihe de not düşmüştür.

“Alevilik, Budizm Gibi Bir İnançtır”

Güvenç Abdal Kültür Derneği Başkanı Tuncay Özenç’in iç tartışmalarımıza dair söylemlerini irdelerken, ilginç bir gelişme de oldu: Hürriyet Gazetesi’nin 24 Mayıs 2009 Pazar günü Avrupa’da yayınlanan baskısında görüşleri yeralan, Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) Genel Başkanı Turgut Öker, “Alevilik, Budizm gibi bir inanç topluluğudur… Aleviliğin bu şekilde tanınmasını amaçlıyoruz” diyor. Şimdi bizler, bu yola sahip çıkan yürekler olarak, bu denli ağır bir yozlaştırmaya karşı çıkarsak, birilerinin bizleri eleştirme hakkı olur mu? Olmaz, olmamalı! Bizler eleştirileceğimize, Alevi inancını Budizm’le eşdeşleştiren Turgut Öker zihniyetindekiler eleştirilmelidir. Bu ne kadar çarpık bir düşünce… Ne demek ‘Alevilik Budizm ve Hıristiyanlık gibi bir inanç topluluğudur?’ Böyle bir mantık olabilir mi?

“Dört kitap yazıldı dört dine düştü / Kuran Muhammed´in virdine düştü / Kul Himmet Pir´inin derdine düştü / Allah bir Muhammed Ali diyerek” diye cemlerinde düvaz-ı imamlarını söylediğimiz Kul Himmet, 16. Y.Y.’da bu inancı bilmiyordu, yanlış biliyordu ama bu gün bu ulvi (!) fikirleri ortaya saçanlar Aleviliği bu ululardan daha iyi biliyor. Böyle bir şeyi, hangi Alevi’nin aklı, mantığı alır.

Bir yere kadar farklı görüşleri, eleştirileri anlarsın, saygı gösterirsin, kabullenirsin, “Eyvallah” dersin. Ama bir yerde de “Dur!” demen farzdır. İşte bizim, Aleviliği yobazlaştırma ve yozlaştırma asimilasyonuna karşı “Dur!” dememiz de bunun bir gereğidir. Lütfen, herkes samimi olsun. Evet, Aleviler kendi içinde anlamsız tartışmalarla zaman kaybetmemeli. Aleviler hızla anayasal kazanımlarına yoğunlaşmalı. Bu yolda birlikte hareket etmeli. Ama Alevilerin, “Alevilik 12 bin yıllık inançtır” diyen, ünlü Truva destanındaki Truvalılarında, Burdur’da yaşayan bilmem kaç bin yıllık Luvilerin de Alevilerin atası olduğunu, Aleviliğin oralardan geldiğini söyleyen insanlara karşı çıkmaları, inançlarına sarılmaları gerekir.

Neredeyse, “Efendim Sümerler’de üzüm yerdi. E, bugün Alevilerde üzüm yiyor. O hâlde Aleviler Sümerlerden gelmedir” mantığı gibi gerekçelerle Alevilerin 12 bin yıllık tarihinden bahseden insanların karşısına dikilmek, her yıl görgü ceminde görülen, posta oturup cem yürüten, Muharrem ayında orucunu aksatmayan, her Perşembe cemini yapan biri olarak benim tarihsel sorumluluğum! Aynı sorumluluk “Hak – Muhammet – Ali” diyen tüm canların omuzlarında da var!

Konumuz teolojik bir tartışma değil. Gerekirse onu da yaparız. Ama burada Alevi örgütlülüğünü, Alevi hareketini de sorgulamamız, ‘Alevi’ adıyla varolan kurumların ‘Alevi’ algısını da masaya yatırmamız gerekiyor. Aleviliğin İslam içi / dışı tartışmaları Alevilere ve Aleviliğe hakaretken, Aleviliği Budizm gibi kendine özgül koşulları olan, apayrı bir din olabileceği bile tartışılan bir inanç yapılanmasına eşdeş tutmak, Aleviler ve Alevilik için hakaretten de ötedir.

Herkesin samimi olması gerekiyor!

Ordu’nun, Giresun’un, Trabzon’un, Urfa’nın, Balıkesir’in, Çanakkale’nin, Elazığ’ın, Tunceli’nin, Zonguldak’ın, Antalya’nın, Ankara’nın Alevi köylerine bir sormak lazım: oradaki insanlar “Hak- Muhammet- Ali” deyince, “On İki İmam” deyince, “Kuran-ı Kerim” deyince, Ehli Beyt” deyince, “Hoca Ahmet Yesevi” deyince, “Pir Hacı Bektaş Veli” deyince, “Güvenç Abdal” deyince, “Baba Mansur” deyince, “Abdal Musa” deyince ne anlıyor, ne hissediyor, nasıl duygulanıyor? 1.400 yıldır Aleviliğini yaşayan insanları, Alevileri böyle tartışmaların içine çekmek ne kadar ayıp! Üstelik bunu ‘Alevi’ etiketli insanlar yapıyorlar. O köylerde yaşayan insanlar Aleviliği bilmiyor, anlamıyor, haberleri yok, ama Alevilikle ilgili siyasal tasarımları olanlar Aleviliği onlardan ve yolun binlerce yıllık ulularından kat kat iyi biliyorlar. Böyle bir anlayış, böyle bir algı olabilir mi?

Bu yazı, olabildiğine uzar. Bu ulvi (!) görüşlü insanların, kıymetli (!) fikirlerini çürütmek, hiç de zor değil. Ama onları çürütmeye çalışmak bile Alevi inancını zedeler.

Bizlere “Neden ‘Alevilik İslam dışıdır’ diyenlerle tartışıyorsunuz” denilmesi bile yaralayıcı. Her Alevinin tarihsel sorumluluğu ile bu yozlaştırma asimilasyonuna karşı dikilmeleri gerekiyor.

Aleviliği yozlaştırıp kendi değerlerinden koparmak isteyenlere karşı hiç birşey yapamazsak bile, Seyit Rıza’nın idama giderken söylediği şu sözünü anımsamamız gerekiyor: “Ben senin yalan ve hilelerinle baş edemedim bu bana dert oldu. Ben de senin önünde diz çökmedim bu da sana dert olsun!”

Yüce Allah kimseyi yolsuzların etkisinde koymasın. Yolsuz da bırakmasın!

Muhabbet ehline aşk-ı niyazlarımla

Habercem

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.