Mekke'de doğan İslâm güneşinin neşrettiği nurlar, birkaç asır geçtikten sonra doğuda Maveraünnehir ve Çin önlerini, batıda da Avrupa'yı aydınlatacak seviyeye ulaşmıştı. Hızla ilerleyen İslâm fatihleri (M.711) de İspanya'ya çıkarma yapmışlar ve yaklaşık 715 yılında da İspanya'nın bütün büyük şehirlerini ele geçirmişlerdi. Ardından Fransa içlerine doğru akınlarını sürdürmüşler, diğer taraftan da Sicilya'dan hareketle Roma önlerine kadar gelmişlerdi.
İç dinamiklerini henüz kaybetmeyen Müslümanlar, ilk 25 sene içinde Kuzey Afrika'yı feşetmişler, Endülüs'e karşı kıyıdan bakmaya başlamışlardı. Endülüs'ün feşedilmesi için teknik imkanların elde edilmesi beklenecekti. Miladi 711'de Tarık b. Ziyad, gemilerle ilk defa karşı kıyıya geçmiş; müşiş bir İ'lâ-yı Kelimetullah aşkıyla dolu 7 bin askeriyle 90 binlik Rodrik ordusunu yenmesini bilmişti.Bu aşk devam ettiği sürece ilerleme devam etmiş, söndüğü yerde de geri çekilmek üzere duraklamışlardı.
İşte İslâm medeniyetinin Avrupa'yı aydınlatışı, iki asra yakın İslâm hakimiyetinde kalmış olan ve bugün de birçok İslâmî eserin mevcut olduğu İtalya'nın Sicilya adası, diğeri de sekiz asır İslâm hakimiyetinde kalan İspanya (Endülüs) vasıtasıyla olmuştur.
Müslümanlar İspanya, Portekiz, İtalya, Kıbrıs ve Fransa'nın bir bölümünü içine alan, Avrupa'nın büyük bir kısmını ele geçirdiklerinde buralarda çok Önemli ilmî ve kültürel değişiklikler meydana gelmiştir. İslâm medeniyetinin Avrupa'yı aydınlatması Rönesans'a kadar devam etmiş, Rönesans'ın ve aydınlanmanın sebebi İslâm kültür ve medeniyeti olmuştur. Zira o devirde Kurtuba, Sevilla, Palermo ve Granada gibi İslâm hakimiyetindeki şehirlerde ilim ve kültür meşaleleri parlarken, Paris, Roma gibi diğer Avrupa şehirleri karanlık dünyalarında ve cehalet denizinde yüzüyorlardı.
Endülüs, II. Abdurrahman, el-Hakem ve Mansur'un idaresinde iken (912-1002) bir milyondan fazla insanın yaşadığı Kurtuba, Bağdat ve İstanbul ayarında medeni bir şehirdi. Şehirde 200.000 ev, 60 saray, 600 cami, 700 hamam, 17 üniversite ve 70 halk kütüphanesi vardı . Endülüs şehirlerinde "Sokaklar taş döşeliydi, bugünkü gibi kaldırımlar vardı ve geceleyin de aydınlatılırdı. Aralıksız uzanıp giden binaların önünden, sokak lambalarının ışığında on kilometre yürümek mümkündü. Arap mühendisler. Guadalguivir nehri üzerinde onyedi kemerden meydana gelen bir köprü yapmıştı. I. Abdurrahman'ın ilk işi su yolu yaparak Kurtuba'da, evlere ve bahçelere bol su getirtmek olmuştu".
Halife el-Hakem, memurlarını İskenderiye, Bağdat, Şam gibi şehirlere göndererek kitapçı dükkanlarını gezdirir, satın alınacak kitapları aldırır, istinsah ettirilecek olanları istinsah ettirirdi. Böylece başşehirde en büyük ve en zengin bir kütüphane kurulmuş bulunuyordu. Buradaki yazma eserlerin sayısının 400.000'i bulduğu ifade edilmektedir. Bu kütüphanenin sadece kitap adlarına göre yapılmış olan kataloğu 44 cilt tutmaktaydı
"Endülüs fatihlerinin dil, edebiyat, din ve diğer içtimaî müesseselerinin tesir ve cazibesi o derece büyük oldu ki fiilen İslâm dinine girmiş olmamakla beraber şehirlerde yaşayan Hıristiyan ahalinin çoğu Müslümanvâri bir hayat yaşıyordu".
Avrupalı krallar da memur ve müşavirlerini Müslümanlar arasından seçiyor, Suriye ve Bağdat'tan gelen ulemaya büyük değer veriyorlardı. Bilhassa II. Roger ve II. Frederick, Müslümanlara benzer bir hayat sürüyor, Müslümanlar gibi giyiniyor ve onların hayal tarzını taklit ediyorlardı.
Endülüs'teki İslâm medeniyeti Avrupa'dan çok çok ilerde olduğu gibi Doğu İslâm dünyasından da geri değildi. "III. Abdurrahman tarafından başşehirde tesis edilen Kurtuba (Kordova) Üniversitesi, o devir dünya üniversiteleri arasında en yüksek mevkilerden birine ulaşmış bulunuyordu. Bu üniversite hem Kahire'deki el-Ezher ve hem de Bağdat'taki Nizamiye medreselerinden daha önce kurulmuş olup sadece İspanya'dan değil, Avrupa, Afrika ve Asya'nın diğer bölgelerinden de kendine "Müslüman olsun, Hıristiyan olsun" öğrenci çekebilmekteydi.
Endülüs'te belli başlı şehirlerde üniversite diyebileceğimiz öğretim müesseseleri bulunuyordu ki bunların en önemlileri arasında Kordova, Sevilla, Malaga, Granada ve Tuleytula'da kurulu olanlar vardır. Avrupalılar bu üniversitelere öğrenci göndermişler ve bu öğrenciler Arapçayı öğrenerek İslâm medeniyetinin mahsulü olan eserleri Latinceye tercüme etmişlerdir.
Müsteşrik Dozy: "Hemen herkes o devirde Endülüs'de okuma-yazma biliyordu" demektedir. Bütün bunlar Müslüman İspanya'da olurken aynı asırda Hıristiyan Avrupa'da çoğunluğu kilise mensubu pek az kimse ancak bazı bilgi kırıntılarını elde edebilmiş bir durumdaydı .
Endülüs İslâm dünyasında gelişen ilim dallarına geçmeden önce, ilmin temelinde önemli rol oynayan kağıdın Müslümanlar tarafından kullanılması ve Avrupa'ya geçişi üzerinde duracağız. İlmin gelişmesinde ve yayılmasında kağıdın ehemmiyeti büyüktür. Kağıdın bulunması ve ucuza mâl edilmesi ilmî faaliyetleri hızlandırmıştır. Kağıdın Avrupa'ya geçişi de Endülüs Müslümanları tarafından olmuştur. Kağıdın Çin'de kullanılmaya başlaması M.S. 105 yılına rastlar. İslâm dünyasında ise ilk kağıt fabrikası 794'de Harun Reşid'in Veziri Yahya b. Halil el-Bermekî tarafından Bağdat'ta kurulmuştur. Fakat kağıt imalatı sadece Bağdat'a hasredilmedi, Suriye ve Kuzey Afrika'dan Endülüs'e kadar batıya doğru her tarafa yayıldı. Herkes kağıt kullanmaya başladı ve bu Müslümanların kolayca kitap sahibi olmalarım sağladı. Kağıdın kullanılması Mekke'de 797, Mısır'da
800, İspanya'da 950, İstanbul'da 1100, Sicilya'da 1102, İtalya'da 1154, Almanya'da 1128, İngiltere'de 1309 yıllarında olmuştur. Müslümanlar kağıt yapımını Sicilya ve İspanya'ya götürmüş, buradan da Fransa ve İtalya'ya geçmiştir. XII. asırda Fransa'dan Kompostela'ya gelen Hristiyanlar, kağıdı büyük hayret ve merak içinde aldılar ve memleketlerine götürdüler. Kağıdın kullanılışı, nihayet Endülüs ve Sicilya'dan sonra Avrupa'ya geçmekle beraber, kağıt fabrikaları İtalya ve Almanya'da XIV. asra kadar kurulamadı .
Hitti, yazılı metinlerin teksiri ile ilgili şöyle bir ifadeye yer verir: "İspanya'daki Müslüman devlet başkanı Abdurrahman'ın katiplerinden biri resmî haberleşmeler için yazılan mektupları, evinde yazar ve bunları bir çeşit tab' tekniği, belki de blok (kalıp) baskısı usulü ile çoğaltılması için özel bir daire veya büroya gönderirdi ki buradan gelen kopyalar eyaletlerdeki devlet memurlarına gönderilirdi" .
ENDÜLÜS'TE GELİŞEN BAZI İLİM DALLARI
a) Tarih: Endülüs, Ebu Bekir b. Ömer, Ebu Mervan Hayyan b. Halef, Abdülvahid el-Marrakuşî, İbnü'l-Faradî, İbn Başkuval, İbnü'l-Abbar , İbn Yahya, Said b. Ahmed el-Endelusî gibi meşhur tarihçiler yetiştirmiştir.
b) Coğrafya: Abdullah b. Abdülaziz el-Bekrî çok tanınmış coğrafyacı olup el-Mesalik ve'l-Memalik "Yollar ve Hükümdar Ülkeleri" adlı eseri ülkelerarası yol gösterici bir kitap olarak kaleme alınmış ve kısmen günümüze gelebilmiştir. En önemli coğrafyacılardan bir diğeri ise el-İdrisî'dir.
Ortaçağ'ın dünyaca tanınmış iki coğrafyacısından biri olan Ebu Abdullah Muhammed el-İdrisî, Kurtuba'da okudu, Sicilya Kralı II. Roger'in isteği üzerine Palermo'da "Kitabü'l-Rucari" (Roger'in Kitabı)'nı yazdı. Müellif bu eserde, dünyayı yedi iklim bölgesine; her iklim bölgesini de on bölüme ayırıyordu. Bu yedi bölümden her biri de etraflı bir harita ile resimlenmişti. Bu haritalar Ortaçağ haritacılığının zirvesi oldu. Doğruluk ve genişlik bakımından eşsizdiler. İdrisî, Müslüman coğrafyacıların çoğu gibi, dünyanın yuvarlak olduğunu kabul ediyordu. "1081 yılında Valensiyalı, es-Sahdî yeryüzünün ilk gök küresini yaptı".
Ayrıca İbn Cübeyr, el-Mazinî ve İbn Batuta gibi seyyahlar da Endülüs'te yetişmiş veya uzun müddet orada bulunmuş kişilerdir.
c) Astronomi: "İspanya'daki Müslümanların ortaya koyduğu esaslar sayesinde batı Hristiyan dünyası, astronomi ve astroloji konusunda doğudan ilham almıştır. Böylece Müslümanların astronomiye dair yazdıkları eserler, başta İspanya'da olmak üzere Arapça'dan Latinceye tercüme edilmişlerdir." İspanyalı Müslüman astronomi alimleri arasında göze çarpanlar olarak Kordovalı el-Mecritî, Toledolu ez-Zerkalî ve Sevillî İbn Eflah'ı gösterebiliriz .
Kurtubalı Ebu İshak el-Bitrucî de Batlamyus astronomisine karşı olan görüşleriyle tanınmaktadır. El-Bitrucî, yıldızların birbirine göre durumlarını anlatan "Kitabü'l Hey'e" adlı eseriyle Copernic'e yol göstermiştir. "Mesleme b. Ahmed, el-Harizmî'nin astronomik tablolarını İspanya'ya göre değiştirdi. Toledo'lu İbrahim ez-Zerkalî astronomik aletleri tekamül ettirerek milletlerarası bir ün kazandı. Copernic onun usturlab hakkındaki eserlerinden bahseder. Astronomik müşahedeleri zamanın en iyi müşahedeleriydi... Gezegenlerin hareketlerini gösteren ve "Toledo Tablosu" diye anılan tablosu uzun zaman bütün Avrupa'da kullanıldı".
d) Matematik: Cebir ve analitik geometri gibi "trigonometri" İlmi de geniş çapta Müslümanlar tarafından kurulup geliştirilmiştir. Yine sıfır rakamının Avrupa'ya geçişi de Müslümanlar vasıtasıyla Endülüs üzerinden olmuştur.
e) Tıp: Müslümanların tıp ilmine katkıları oldukça fazladır. "Tarihte ilk dispanserleri, ilk eczaneleri açanlar Müslümanlardır. İlk eczacılık okulunun kurucuları ve eczacılık hakkındaki eserlerin yazarları yine Müslümanlar olmuştur.
Avrupa'da evveliyatı meçhul kalmasına rağmen, ilk tıp mektebinin Salerno'da kurulmuş olduğu kabul edilmektedir... İlk tıp mekteplerinden bir diğeri de muhtemelen Salerno'dakinin bir şubesi olan Montpellier mektebi idi... (Avrupa'da) "Nöbetçi doktorlu ilk hastane ise 1599 yılında Strasburg'da kurulmuştur. Hastanede, talebelerle klinik öğretimi yapan Müslümanlara ait diğer bir usul, Avrupalılar tarafından ancak 1500 yılından sonra kopya edilebilmiştir" .
Endülüs'de yetişen İslâm tıb alimlerinin en meşhurlarından biri Ebu Mervan İbn Zühr'dür... Batı dünyasında Avenzoar diye tanınır. Tıb sahasında yazdığı altı kitaptan üçü günümüze gelebilmiştir. Bunlardan en değerlisi tedavi ve perhizle ilgili olan, dostu İbn Rüşd'ün isteği üzerine yazdığı "el-Teysir fi't-Müdâvât ve't-Tedbir" adlı eseridir. İbn Zühr'ün hususiyeti klinik tasvirlerinin üstünlüğündedir. Eseri Avrupa tıbbini çok etkilemiştir. İbn Zühr, er-Razî'den sonra İslâm aleminde yetişmiş en büyük klinik mütehassısıdır .
Diğer bir hekim ise III. Abdurrahman'ın saray hekimi olan Ebu'l-Kasım ez-Zehravî'dir. En büyük Müslüman cerrahı olan ez-Zehravî'nin "et-Tasrif limen Aceze ani't-Tealif' adlı tıp ansiklopedisi üç cerrahi kitabından ibaretti ki, Latinceye tercüme edilerek İspanya ve Avrupa'daki tıb okullarında cerrahi el kitabı olarak müessiriyetini devam ettirmiştir. Eserde bazı cerrahi alet ve edevatının resimleri de verilmektedir.
İbn Sina'nın el-Kanun adlı eserinin (1500 yılına kadar) 16 baskısı yapılmış, 1650 yılından sonra bile okunmaya devam edilerek tarih boyunca en çok okunan tıb kitabı hüviyetine sahip olmuştur.
"Avrupa'nın ilk kaynak eserlerinde bulunan birçok atıflar, İslâm tesirinin Yunan tesirinden çok daha fazla olduğunu artık kati olarak ortaya koymuştur. Hülasa XV. ve XVI. asırlardaki Avrupa tıbbı, hâlâ İslâm tıbbının biraz genişletilmiş şeklinden başka bir-şey değildi.
f) Botanik: İspanya'da yetişen botanikçilerden biri Ebu Cafer el-Gafikî'dir. Onun ilaç yapılan şifalı bitkilerle ilgili "el-Edviyetü'l-Müfrede" adlı eseri vardır. Yine Yahya b. Muhammed b. Avvam'ın ziraat konusundaki "el-Filaha" adlı eseri 585 bitki türünden bahsetmekte, aşı yapma tekniği, toprağın yapı özellikleri, gübreleme usulleri, ağaç ve üzüm köklerine arız olan çeşitli hastalıkların belirti ve görünüşleri ile bunların tedavi yollarını açıklar.
Ahmed b. el-Baytar aynı zamanda bir botanikcidir. Onun "el-Muğnî fi'l-Edviyeti'l-Müfrede" adlı eseri, tıbbî tedavi ile ilgili maddeleri anlatır. "El-Cami fi'l-Edviyeti'l-Müfrede adlı eseri ise, şifa veren ve kendilerinden ilaç yapılan hayvan, ot ve minerallerden bahseder. 1400 konu işlenen eserin kısmen Latinceye tercümesi olan Simplicia 1758 yılında Kremona'da basılmıştır.
g) Felsefe: Müsbet ilimlerle beraber, Endülüs vasıtasıyla batıya İslâm dünyasının felsefi tesirleri de olmuştur. Bu sayede Avrupa, eski Grek bilgi ve irfanını yeniden tanıma fırsatı bulmuştur.
İspanya'da yetişmiş filozoflardan birkaçı olarak İbn Bacce, İbn Tufeyl, İbn Meymun ve İbn Rüşd'ü sayabiliriz. Ayrıca İslâm tasavvufunda büyük bir yeri olan İbn Arabî (Ö.1240) de Endülüslüdür.
Ayrıca, Endülüs İslâm medeniyeti, batıyı; edebiyat, sanat, mimari, musiki, el sanatları.. gibi diğer hususlarda da etkilemiştir. Zira "Donkişot" adlı eserin aslı, Arapça'da yazılmış eski bir hikaye kitabından başka bir şey değildir...
İşte İslâm'ın Avrupa'yı aydınlığa çıkardığının bir Avrupalı tarafından itirafı: "İnsan, Müslümanların tecrübe, tefekkür ve yazdıklarının azametine vâkıf olunca anlamaktadır ki, eğer Müslümanların yardımı olmasaydı. Avrupa ilim ve felsefesi, vaktinde terakki edemeyecekti. Müslümanlar Yunan tefekkürünün sadece nakledicisi değil aynı zamanda hakiki sahibi oldular. Okuttukları bu ilimleri hem unutulmaktan kurtardılar, hem de onların sahalarını geliştirdiler. Haçlı seferleri sırasında, takriben 1100 yılında Avrupalılar, düşmanları olan Müslümanların ilim ve felsefesi ile ciddi bir şekilde alâkalanmaya başladıkları zaman bu ilimler altın devrini yaşıyordu. Avrupalılar bizzat kendileri ilerlemelerini kaydetmeden önce ne yapabildilerse hepsini Müslümanlardan öğrenmek mecburiyetinde kaldılar".
''Biz Avrupalıların kör gözü, İslâm kültürüne olan borcumuzu görmeye manidir. Geçmişten gelen mirasımıza İslâm'ın yaptığı tesirin kıymet ve kadrini bazen küçümsüyor, bazen de tamamen görmezlikten geliyoruz... Onu saklamak ve inkar etmek, sahte bir gurur alametidir".
Endülüs yeniden Hıristiyanların eline geçince her şey yakıldı, yıkıldı. Cami kütüphane, hamam... gibi İslâm medeniyetinin işareti olan herşey ya tahrip edildi ya da Hıristiyan binalarına dönüştürüldü. Halbuki Müslümanların, hakimiyetleri altında tuttukları 8 asır boyunca Endülüs'de Hıristiyanlık ne kökünden kazındı, ne de baskı altında tutuldu. Hristiyanlar. Müslümanlara her türlü işkenceyi reva
gördüler. Avrupa'yı aydınlatan ve Rönesans'ın temellerini hazırlayan Endülüs'te, 8 asır gibi uzun bir müddet ayakta kalan İslâm medeniyeti, 10 yıldan daha kısa bir zaman zarfında yok edildi.
Endülüs, o parlak devrine bir daha ulaşamadı. Kurtuba, Saragossa, Sevilla (İşbiliye) gibi şehirler kültür ve bilim merkezi olmaları sebebiyle İslâm hakimiyeti devrinde bütün dünyaca tanınan şehirlerdi. Bugün ise, Müslümanların bıraktığı sanat ve kültür eserleri sayesinde birer turistik ve tarihî şehirler olmaktan öte geçememektedirler.
Şu da bir gerçek ki, İspanya'nın. Müslümanların elinden çıkışı, Avrupa'nın ilim ve teknolojide Müslümanları geçmesinden ve askerî üstünlüklerinden olmamıştır. Bu parlak medeniyeti kuran fatihlerin torunları, geçmişlerine layık olamadılar. İçten içe karbonlaşmışlardı. Eski fatih güç ve dinamizm kaybolmuştu. Müslümanlar içten kokuşunca. Rabbimiz de, sünnetullahı gereği diğerlerini Müslümanlar üzerine musallat etti. Böylece Müslümanların parçalanış ve dağınıklığını gören Avrupa. Hıristiyan birliğini, kurarak Endülüs Medeniyetini ortadan kaldırdı.
Dipnotlar
1. Bkz. Will Duranı, İslâm Medeniydi, s. 203.
2. W. Durant, İslâm Medeniyeti. s. 204.
3. Prof. Dr. Philip K. Hitti. Siyasî ve Kültürel İslâm Tarihi. Terc. Salih Tuğ. 111/840. İst. 1989.
4. Philip K. Hitti. a.g.e. 111/812
5. Prof. Dr. W. Montgomary Watt. İslâm Avrupa'da Tere. Doç. Dr. Hulusi Yavuz, s. 56. İst. 1989.
6. Philip K. Hitti, a.g.e. 111/389.
7. Philip K. Hitti, a.g.e. 111/841.
8. Will Durant, a.g.e. s. 88. W. Montgomary Watt. a.g.e. s. 51-52. Philip K. Hitti, a.g.e., 111/896.
9. Philip K. Hitti, a.g.e. 111/896.
10. Philip K, Hitti, a.g.e. 111/897-902.
11. Philip K. Hitti, a.g.e. 111/902-903.
12. Will Durant, a.g.e. s. 246.
13. Philip K. Mitti, a.g.e. III/905-906.
14. Will Durant, a.g.e. s. 246: Philip K. Hini, a.g.e. 111/ 906.
15. Will Durant, a.g.e. s. 209-210.
16. W. Montgomary Watt, a.g.e.. s. 120-121.
17. Will Durant, a.g.e. s. 248: Philip K. Hitti. a.a.e.. 111/ 914-918.
18. Will Durant, a.g.e. s. 209-210; Philip K. Hitti, a.g.e, III/914-918.
19. W. Monlgomary Watt, a.g.e s. 121-122.
20. Philip K. Hitti, a.g.e., 111/912-914.
21. W. Monlgomary Watt, a.g.e.. s. 85.
22. W. Montgomary Watt, a.g.e., s. 13.