Bismillahirrahmanirrahim
1369.YILINDA AŞURA
Keşke bu gün tatil olsaydı.
Hz.Peygamber’in kucağında besleyip, omzunda taşıdığı, dünyamın çiçeği, Kalbimin meyvesi, cennetlilerin efendisi dediği sevgili torunu İmam Hüseyn, Allâh’ın Kur’anda, her türlü kötülük ve düzenbazlıktan uzak ve tertemiz olduğunu beyan edip, O’nu sevmeği bütün Müslümanlara farz kıldığı Hüseyn Dedesi Resulullah’ın, ümmetine Kur’anla birlikte önder, rehber ve en değerli emanet olarak bıraktığı Huseyn, Muaviye tarafından Müslümanların başına rüşvet, baskı ve desiselerle musallat edilen Yezid ordusu tarafından, yakınları ve sâdık yâreniyle birlikte günlerce susuz bırakıldı. Sonra Kız kardeş, eş ve kız çocuklarının gözleri önünde hunharca ok ve mızraklarla delik deşik edilerek hançerle başları kesildi. Sonra da çadırları başlarına yakılan Peygamber kız ve gelinlerinin kollarına esaret zinciri vuruldu. Sevdiklerinin mızrak uçlarına takılan kesik başlarıyla birlikte şehir, şehir dolaştırılıp Kufe’den Şam’a götürüldüler.
Peygamber evladının ve yareninin parçalanmış na’şları defnedilmek yerine Yezid ordusunun atlarına çiğnetildi. Yezid ordusu çekildikten günler sonra o civarda ikamet eden Ben-i Esed kabilesi tarafından bu şehidlerin na’şları defnedilebildi.
Bu faciada yirmiyi aşkın Peygamber evladından çocuk yaşta şehid ve esir vardır. Onların suçu neydi?
Peygamber oğlu İmam Hüseyn Yezidin despot, zalim ve hukuk tanımaz ırkçı yönetim ve uygulamalarına bey’at edip onay vermedi diye; bütün Peygamber hanedanı, çocuğuna,kadınına,yaşlısına, hastasına varıncaya kadar yezid’in vahşi, katl-iam,eza ve cefasına maruz kaldı.Bütün bu olanları haklı bulup, Yezîdi savunarak suç ortağı olanlar, bize değil ama mahkeme-i Kübra’da bu mazlumların atası Muhammed Mustafa’ya ne cevap vereceklerini düşünmek durumundadırlar.
Bizi ilgilendiren bazı güncel meselelere dair görüşlerimizide huzurunuzda basınımız vasıtasıyla Kamuoyuyla paylaşmakta yarar görüyorum.
1) Filistinde İsrail’in giriştiği katliamı şiddetle ve nefretle kınıyoruz.
Her ne sebeple olursa olsun bir halkın top yekün yaşlı, hasta, kadın, çocuk demeden yiyecek, içecek, yakıt ve ilaç gibi yaşam şartlarından aylarca yoksun bırakılıp, sonrada başlarına bomba yağdırılması asla haklı görülemez-gösterilemez.
Biz demokrasi ve insan hakları konusunda mangalda kül bırakmayan ABD ve Avrupa Birliğini İsrail’i destekledikleri için
Bu katliamın suç ortağı olarak görmekteyiz. Onlardan daha ziyade İsrail’e göz kırpıp cesaret veren Arap liderleri en ağır biçimde kınıyor ve lanetliyoruz.
Hükümetimizden de bazı Arap liderlerin himmetsizliğinden etkilenmeden necip milletimizin asaletine yakışır tavır sergilemesini, en azından mazlum Filistinlilerin başına bomba yağdıran İsrail uçaklarının bizim ülkemizin semalarında eğitim uçuşu yapmalarını derhal durdurup, necip milletimizi bu utançtan kurtarmasını talep ediyoruz.
2) İsrail’in Filistin halkına reva gördüğü mezalimin bir benzerini de yanı başımızdaki Ermenistan, arkasına bölgesel ve küresel emperyalist güçlerin desteğini alarak an Azerbaycan’ın ayrılmaz parçası olan Karabağ Türkleri’ne reva görmektedir.
Ermenistan’ın Karabağ’da giriştiği katliamdan kurtulmak için gerisinde aziz şehitlerinin na’şlarıyla yurdu yuvalarını bırakarak kaçan bağrı dağlı gözü yaşlı bir milyonu aşkın insan, hal-i hazırda ağır şartlar altında yaşam mücadelesi vermektedir.
İşgal edilen Türk toprağının kurtarılıp, bu dertli insanların yuvalarına kavuşturulması, böylece bir nebze olsun acılarının dindirilmesi için O işgal ve katliama destek olan emperyalistlerden değil, ama bir takım Arap liderleri gibi gayret ve himmetini kaybetmemiş kardeş ve soydaş ülke liderlerinden etkin destek umulup beklenmektedir. Biz bunun haklı bir beklenti olduğunu düşünüyoruz.
Bizim bu konudaki sükunumuz ilgisizliğimizden değil, Hürmetli Prezidentimiz İlham Aliyev’in T.C’nin de desteklediği sorunun çözümü noktasındaki gayretli diplomatik çabalarının sonuç verebileceğine umudumuzdandır. Evet sükunumuz umudumuzdandır.
İşgalci Ermenistan şunu bilsin ki sadece Türkiye’de onun nüfusundan fazla Azeri Türkü yaşamaktadır. Eğer bir gün Azerbaycan devleti ve onun hürmetli Prezidenti, diplomatik çabalardan umudun tükendiğinin işaretini verirse yetmiş milyonluk bu necip milletin de maddi ve manevi desteğini arkamıza alarak, sel olur akar, volkan olur patlarız kırk kilometremizde olan Erivan’ın üzerine.
3)Son günlerde bir gurup (sözüm ona )aydının organize ettiği özür kampanyasına da değinmeden geçemeyeceğim.
Beyler! Özgür olabilirsiniz ama bu özgürlüğünüzü birlikte yaşadığınız topluma, gölgesinde yaşadığınız bayrağa, üzerinde yaşadığınız vatana ve vatandaşı olduğunuz T.C devletine borçlu olduğunuzu unutmayın. Bunlar büyük nimetlerdir. Kadrini bilin. Ama nerden bileceksiniz?! Kızılderili ABD vatandaşı olmadınız ki. Ya da İsrail vatandaşı Arap, S.S.C.B vatandaşı Kırımlı, Hindistan vatandaşı Keşmirli ve Ermenistan vatandaşı Azeri Türkü olmadınız ki.
Ya şu zamanlamanıza ne demeli. Bu tamamen vicdanî bir hareket diyorsunuz. Bu hareketi organize eden sizlerin bir çoğunun yaşı yarım asrı çoktan devirmiştir. Şu sizin vicdanlarınız yarım asırlık uykuda mıydı? Tam da Barak Obama’nın görevi devralmasına az bir zaman kalmış, Ermeni Diasporası soykırım zırvasına O’nu ikna etmek için malzemeye ihtiyaç duydukları ve hala Türk topraklarında gözü olduğunu gizlemeyen Türk ve Azerbaycan devletleriyle müzakere sürdüren Ermenistan’ın masada elini güçlendirecek malzemeye ihtiyaç duydukları bir dönemde, vicdanlarınız yarım asırlık uykudan uyanıp vicdani duygularınızın kabarması çok mânidardır.
Suçlu taraf özür diler. Tarihi gerçeklerin tarihçiler tarafından ortaya çıkarılmasından kaçan Ermenistan ve dış uzantıları için (sözüm ona) Türk aydınlarının peşinen suçu kabul edip özür dilemesinden daha iyi malzeme ne olabilirdi.
Beyler! Sizin ecdadınızdan birileri münferit olarak Ermeni katili olmuşsa bunu açıkça belirterek aileniz adına özür dileyebilirsiniz. Ama bizim devletimiz emperyalistlere karşı vatanı savunurken, arkadan vuran, Ermeni çetelerin mağduru bu çetelerin; kuyulara, camilere ve samanlıklara doldurup diri diri yaktığı ecdadımız da Ermeni katili değil, maktulü olmuştur. Onun için biz özür dileyecek değil, özür dilenecek tarafız.
4) Iğdır ve Mersin’in demografik yapısını değiştirerek İsrail hilâli oluşturmak isteyen dahili ve harici unsurların varlığı herkesin malumudur. Sonucu ülkemiz ve bölgemiz için felaket olacak bu meş’um plana katkı sağlayanlar bunun vebalinin altından dünyada da Uhrada da kalkamayacaklardır. Ülkemiz için stratejik ehemmiyete haiz bu meselede kimse mezhep, tarikat ve parti kaygısıyla hareket etmemelidir.
Devletin planlama, yatırım, tayin, terfi ve atamalarında Siyonist-emperyalist oyunların bozulmasına yarayacak tedbirlerin düşünülmesinde büyük yarar vardır. Cumhuriyetin kuruluşundan beri var olan dengeyi her yönetici korumaya gayret etmiş bundan da pişman olmamıştır, hatırlatırım.
5) Son zamanların moda kelimelerinden biri de açılım kelimesidir. Kulağa pek hoş gelen bir kelimedir. Ancak samimiyetine inandırma noktasında sorun vardır. Daha işin başındayken kuşku uyandıran bir metodla başlanmıştır.
Samimiyetin birinci şartı, açık yüreklilik ve şeffaflıktır.Ama ne hikmetse bu açılımın nasıl bir şey olduğu ve hedefinin ne olduğu konusunda kamuoyunun hiçbir bilgisi yoktur.
Samimiyetin ikinci şartı, sorunlarına açılım getirmeyi düşündüğünüz toplumun büyük çoğunluğunu temsil eden kişi ve kurumlarla diyalog geliştirerek, sorunlarının ne olduğunu ve nasıl bir çözüm beklediklerini kendileriyle konuşup danışmaktır. Oysa daha işin başında bu şart görmezden gelinmiştir. Temsilden yoksun marjinal grupçuklar oluşturup geliştirme gayreti bu konudaki samimiyete gölge düşürmektedir. Bu toplumu küçücük parçalara bölerek hangi sorununu çözmeye çalışıyorsunuz diye sormazlar mı? Açılımdan maksadınız buysa biz almayalım. Allâh aşkına bırakın bu toplum birlik beraberlik içinde huzurla yaşasın, nasılsa hakkının yenmesine alıştırılmıştır. Ama gerçekten adeletin gereğini yapmak istiyorsanız;
1) Cumhuriyet kurulduğundan beri ilk defa TBMM de ülkesine, milletine ve devletine en çok bağlı olan üç milyonluk Azeri–Caferi toplumundan bir tek milletvekili yoktur. Bu ayıbı giderecek bir formül geliştirin. Seçme hakkı gibi onları ötekileştirmeden seçilme ve temsil hakkını teslim edin. Bu toplumun onda biri kadar olan bir ilin mensuplarından 40’ın üzerinde Milletvekili çıkarmaya formül bulunuyor da bize mi bulunmuyor?
2) Genel bütçeden din hizmeti için ayırdığınız bütçeden bu camianın da payına düşeni kendisine verin. Ama bunu bugünkü yapısıyla diyanet işleri başkanlığının eliyle değil. Neden mi? Çünkü bu kurum bizi mezhebi anlamda asimile etme gayreti içindedir. Bu kurumdan vicdanlı insanlar kanalıyla bize ulaşan özel bilgiler dışında yetkililerin ağzıyla basına yansıyan ifadelerinden de bu niyetleri açıkça anlaşılmaktadır. Kendi paramızla yaptırdığımız camileri bile elimizden almaya çalışan bu kuruma nasıl güvenebiliriz.
3) Bir kesimin ihtiyacından daha fazla din adamı yetiştirmesine genel bütçe ve devlet imkanatından verilen destekten diğer kesimleri mahrum bırakmayın.
4) Milli Eğitim ders müfredat ve programlarında bir kesimin inanç ve görüşlerini empoze etmek yerine her kesimi tatmin edecek adil bir çözüm üretin.
5) TRT üzerinden bir kesime kendi inanış ve düşüncelerini tanıtma fırsatı verildiği gibi diğer kesimleri bu fırsattan mahrum bırakmayarak adilce yararlanmasını sağlayın. Oysa ne acı ve ayıptır ki bir TRT programcısının gelip burada sadece bu gün bir saatlik sunuculuk yapmasına bile izin verilmedi. Acaba onun burada bir saat sunuculuk yapmasının devletimize ne gibi zararı olabilirdi. Ya da bir çocuk sünnetine, evlenme şahitliğine, market açılışına gitmekte bir beis görmeyen hükümetimizin sayın üyeleri; siz bu yüz binlerce güzide vatandaşınızın toplantısına katılarak duygularını paylaşmaya lütfedip gelmeseniz de, T.C hükümeti olarak sorunlarımızı çözmek ve taleplerimizi iletmek için biz sizin kapınızı aşındıracağız.
İşte bütün bu gerçekler ortadayken açılımın samimiyetine inanmakta zorlanıyoruz.
Bu talep ve beklentilerimizden herhangi birisi haksız talep ise söyleyin vazgeçelim.
Ama herkes şunu bilsin ki bu taleplerimizi bu üslupla dile getirmemiz; bugünkü iktidarın beklentilerimizi karşılayacağına dair bizde uyandırdığı umut ve olumlu intibanın yanı sıra iktidar partisi içerisinde sevdiğimiz ve dost olduğumuz çok sayıda değerli insanın bulunmasının verdiği cesaret ve heyecandandır. Amacımız hükümetin demokratik açılımıyla ilgili bizim perspektifimizden görünen olumsuzlukların giderilmesine fikren katkı sağlamaktır.
Bu taleplerimiz verilmese dahi milli birliğimiz, toprak bütünlüğümüz ve devletimizin bekasına zarar verebilecek hiçbir hareketin içinde bulunmadık, bulunmayacağız.
Bizim her zaman haklarımızı almak için başvuru merciimiz hukuk zemininde yüce Türk adaleti ve necip Türk milletinin kirlenmemiş pâk vicdanı olacaktır. Herkese saygılarımı sunuyor adalet ve saadet dolu aydınlık gelecek diliyorum.
Selahattin ÖZGÜNDÜZ
Caferi Der Onursal Başkanı
Caferi Der Onursal Başkanı
Haberin Videosu İçin Tıklayınız