Zeynebiye - Ehlibeyt Dünyasının Gündemi | Türkiye Caferileri

Allah (azze ve celle) Muminlere “oruç” diye yeni bir ibadetin farz kılındığını “Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de oruç farz kılındı. Umulur ki takvalı olursunuz(Bakara/183﴿Ayeti ile haber verirken, bu farzın zamanını ise aynı surede (O sayılı günler),” insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur'an'ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır…”Bakara/184﴿ Ayeti ile orucun “Ramazan Ayı”nda tutulması gerektiğini net olarak belirtmiştir.

Bir kısım ibadetlerin dünyamızın uydusu olan ayın değişik zamanlarda Dünya’ya göre aldığı pozisyondan ortaya çıkan hilal ile belirleneceğini de yine oruçla ilgili ayetlerin devamında şöyle açıklamaktadır:“Sana, hilalleri soruyorlar. De ki: "Onlar, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir…”Bakara/189﴿

Zamanının büyük taklid mercileri arasında engin ilmiyle tebarüz ederek tarihin bir dönemine damgasını vurmuş olan Merhum, Ayetullahu’l-Uzma Seyyid Ebulqasim Hoî (kuddise sirruh)un hilal tesbiti ile ilgili görüşünü ve bu görüşü delillendirmeye dair istidlalini Türkçe olarak sunmanın, insanlara genel bir bilgi kazandırma bakımından yararlı olacağına ve hilal tesbitinin anlaşılmasında konuya ilgi duyanların ufkunun genişlemesinde katkısı olacağına inanıyorum.

Aslı Arapça olan eserde yer alan konunun Türkçe tercemesi:

          HİLAL TESBİTİ

          Hilal, aşağıdaki yollardan herhangi biriyle ispatlanır:

1-       Hilal görme, tevatür veya bunlardan başka şeyden hâsıl olan bilgi ile ya da şüyu ve benzeri şeylerden doğan güven ile isbatlanır.

2-       Şaban ayı hilalinden 30 gün geçmesiyle Ramazan ayının hilali, Ramazan ayından 30 gün geçmesiyle de Şevval hilali tespit edilir.

3-        İki adil kişinin şahitliğiyle hilal tespit edilir.

Hata ettiği bilinmeyen, şer’i hâkimin hükmetmesiyle hilalin tesbit edilmesinde sorun hatta engel vardır. Hilal, kadınların şahitliğiyle veya yemin etse bile tek adil kişinin şahitliğiyle, astronomların sözüyle isbatlanamaz.(1) Hilalin şafaktan sonra kaybolması onun önceki geceye ait olduğuna delil sayılmaz.

Hilal, görmeden şahitlik eden iki adil kişinin şahitliğiyle ispatlanamaz.

Öğleden önce görülen hilalin sabit sayılması uzak bir görüş değildir. Dolayısıyla, gelecek yeni ayın hilali olduğuna delil olur.

Hilalin çevresinde hâle oluşmuşsa, o hilalin bir önceki geceye ait olduğuna delil olur.

Mes’ele 74:Sunulan kanıtların hüccet sayılması, sadece hâkim nezdinde olmaya mahsus değildir. O kanıtlara şahitlik edildiğini bilen her kes onu dayanak kabul eder.

Mes’ele 75: Hilal bir şehirde görülürse o şehirle ufukları ortak olan, yani hilal bir şehirde görüldüğünde onun da ufkunda görülebilen başka bir şehir için de geçerlidir. Hatta herhangi bir şehirde görülen hilalin o şehirle geceyi paylaşan bütün şehirler için de geçerli olması gerekliliği anlaşılmaktadır.

             Açıklama:

Dünya'ya yayılan yerleşim alanları iki kısma ayrılır:

1-       Doğuları(*) ve batıları bir olan veya birbirine yakın olanlar.

2-       Doğuları ve batıları birbirinden büyük farklılıkları olan yerleşim yerleridir.

Birinci Kısım: (Ufukları bir veya yakın olan yerler)

İmamiyye(Caferi) uleması, ufukları aynı veya birbirine yakın olan yerlerden birinde hilalin görülmesinin, diğerleri için de yeterli ve geçerli olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. (Ufukları bir ya da birbirine yakın olmasına rağmen ) bu yerleşim alanlarının bazısında hilalin görülmemesi dağ, orman, bulut ve benzeri engellerden kaynaklanmaktadır.

İkinci Kısım: (Ufukları birbirinden farklı olan yerler)

Geçmiş (Muteqaddim) ulemamızın kitaplarında, ufukları farklı olan yerlerin hükmüne değinilmemiştir. Sadece Şeyh (2)Tusi'den "el-Mebsut" adlı kitabında Ufuk birliğini muteber gördüğüne dair görüş nakledilmiştir. Sonuç olarak konu, geçmiş ulemanın ekseriyeti nezdinde değinilmemiş bir meseledir.

 Ufuk birliği meselesi, sonraki (mutaahhirin)ulemanın sözlerinde tartışma konusu olmuştur. Bunlar arasında ufuk birliğinin muteber oluşu görüşü meşhur olmuş ancak, bir çok âlim ve muhakkikler bu görüşe karşı çıkmış ve ufuk birliğinin gerekmediği görüşünü benimsemiş, ufukları farklı da olsa, bir bölgede hilalin ispatlanmasını, diğer bölgeler için de yeterli görmüşlerdir.

Allame(3) bu görüşü "Tezkire" (adlı eserin)de bazı ulemamızdan naklederken, "el-Munteha" (adlı kitabın)da bunu benimsemiş, Şehid-i Evvel(4) de "ed-Durus"ta bunun doğruluğuna ihtimal verirken Muhaddis-i Kaşani(5) "el-Vafi"de ve "el-Hadaiq" sahibi(6) ise "el- Hadaiq"inde açıkça bu görüşü benimsemiş, "el-Cevahir" sahibi(7) kendi "el-Cevahir"inde, Neraqi(8) "el-Mustened"inde, Seyyid Ebu Turab el-Hansari(9)"Necatu'l-İbad"da bu görüşe yönelirken, Seyyid el-Hekim'in(10) de "el-Mustemsek" adlı kitabında eğilimi dolaylı olarak bu yönde olmuştur.

"Bir bölgenin gecesinin başı diğerinin gecesinin sonu şeklinde dahi olsa, aynı geceyi paylaşan iki bölgenin ufukları farklı bile olsa, birinde hilal sabit olunca diğeri için de yeterli olur" şeklindeki görüş ağır basan görüştür.

Bizi bu sonuca ulaştıran iki yol vardır:

1- Kameri aylar, ay kuresinin doğal devrindeki seyri durumuna ve güneşe göre aldığı özel pozisyona göre başlar ve bu devrin sonunda güneş ışınının altına girer; "Mihak"(10) durumu denen bu durumda ayın, yer küresinin hiç bir bölgesinde görülmesi mümkün olmaz. Mihak konumundan çıkıp görülebilir konuma geldikten sonra, bir kameri ay sona ermiş ve yeni bir kameri ay başlamış olur.

Şu aşikardır ki ayın bu "mihak" konumundan çıkması sadece bir bölge için değil, yer yüzünün-doğuları ve batıları birbirinden farklı dahi olsa, bazı bölgede ay görülüp diğer bazılarında güneş ışınlarının etkisi gibi harici bir engelden veya bölgelerin coğrafi durumu veyahut benzer sebeplerle görülmemiş dahi olsa -bütün bölgeler için yeni bir kameri ay başlamış olur. Çünkü bu engellerin ayın mihaktan çıkması ile bir ilgisi yoktur.

Şu da açıktır ki ayın mihaktan çıkması bütün dünyada her ay bir defa gerçekleşmiş olur, mükerrer defalarca mihaktan çıkma olayı yoktur. Mükerrer bölgelere göre mihaktan çıkma durumunun tekrarlanması düşünülemez. Güneşin doğuşu bunun aksinedir. Çünkü değişik bölgeler sayısınca mükerrer gün doğumu gerçekleşir ve her bölgenin özel bir gün doğumu olur.

Bu açıklama ışığında, bu açık doğa olayını, güneşin doğuş ve batışıyla kıyaslamanın alakasız bir kıyaslama olduğu açıkça anlaşılmış oldu. Çünkü Dünyanın küre şeklinde olması sonucu, tabii olarak her yerin bölgesine özel doğuş ve özel batış olacaktır. O halde, yer yüzünün bütün bölgeleri için tek gün doğumu ve tek gün batımı olması mümkün değildir. Bu durum, ayın güneş ışınları alanından çıkması olayı olan açık doğa olayından farklı bir durumdur. Çünkü bu olayın yer yüzünün değişik bölgeleriyle bir ilgisinin olmaması ve değişik bölgelerle bir bağlantısının bulunmaması nedeniyle, bölgelerin sayısınca tekrarlanması mümkün değildir.

Sonuç olarak, hilalin herhangi bir bölgede görülmüş olması, ayın bir devresini tamamlamasının sonunda güneşe göre aldığı "mihak" pozisyonundan çıkması, yalnızca görüldüğü ve aynı ufku paylaştığı yer için değil, yerin bütün bölgeleri için yeni bir kameri ayın başlamasını gösteren kesin bir işarettir.

Burada şu açığa çıkıyor: Meşhur görüşü benimseyenlerin ufuk birliğini şart görmelerinin temelinde, ayın güneş şuaından çıkışının yerin değişik bölgeleri arasındaki ilişki ile güneşin yer yüzünün değişik bölgelerinden doğuş ve batışı ilişkinin birbirnin benzeri olduğu yanılgısı yatmaktadır. Ancak bunun-bildiğiniz gibi-ayın mihak durumundan çıkmasının, bir bölge ile diğer bir bölge arasında bir alaka bulunmamaktadır. Zira ayın mihak durumundan çıkma hali için, yer küresinin varlığı veya yokluğu aynıdır

2- Nassların buna delalet etmesi

Bu naslardan bir kısmını burada zikrediyoruz:

1- Hişam bin Hakem'in Ebi Abdillah(İmam Cafer Sadık aleyhisselam)tan rivayet ettiği sahih rivayete göre, yirmi dokuz gün oruç tutan birisinin durumu için İmam buyurdu: "Onun elinde bir şehir halkının hilali görerek otuz gün oruç tuttuklarına dair adil bir delil varsa, bir gün kaza tutması gerekir."

Bu sahih rivayet bize açıkça şunu gösteriyor: Bir şehride ay otuzla bitmişse, diğer şehirlerde de aynı şekildedir. Diğer şehirlerin ufukları ister aynı olsun isterse farklı olsun, sonucu değiştirmez. Çünkü rivayette geçen "şehir" sözcüğünden soruyu soran kişinin şehri ile ufuğu aynı olan. belli bir şehir kastedilmiş olsaydı, İmam aleyhisselamın bunu açıklaması gerekirdi. O halde, İmam aleyhisselamın bir açıklama esnasında bunu vurgulamaması, bu hükmün mutlak şehirler için geçerli olduğu gerçeğini ortaya koyar.

2- Ebi Basir'in Ebi Abdillah(İmam Cafer Sadık aleyhisselam)tan rivayet ettiği sahih rivayete göre, İmam'dan Ramazan ayından kaza edilen gün ile ilgili sorusuna İmam şu cevabı verdi: " Şehir  halkının bütün namaz kılanlarından iki adil şahit ayın başının ne zaman olduğunu isbat etmedikçe o günün kazasını etme" Ve yine buyurdu: " O kaza edilen günü oruç tutma, ancak eğer şehirlerin halkı kaza ederlerse kaza et, onlar yaparsa sen de yap."

Bu rivayette iki cümle bizim görüşümüze şahitlik etmektedir: 

1. "Şehir  halkının bütün namaz kılanlarından iki adil şahit, ayın başının ne zaman olduğunu isbat etmedikçe o günün kazasını etme" cümlesi. Bu açıkça, ay başının bir olduğunu göstermektedir. Ayrıca, farklı ufukları olan farklı şehirlerden bütün namaz kılanlara göre ay başı sayısı onların sayısı kadar tekrarlanmaz.

2. İmamın " O kaza edilen günü oruç tutma, ancak eğer şehirlerin halkı kaza ederlerse kaza et, onlar yaparsa sen de yap." Cümlesidir. Bu cümle de önceki cümle gibi şehirlerin ve bölgelerin ufuklarının değişmesiyle kameri ayın değişmediğine açıkça delalet etmektedir. Bütün bölge ve şehirlere göre ay aynıdır. Burdan yola çıkarak, bu cümlenin, bir şehirde hilalin gözükmesi- ufukları aynı veya farklı olan bütün şehirlerde ispatlanması için yeterlidir, bunun sonucu olarak hilalin görüldüğünün sabit olduğu- yani ayın mihaktan çıkması- hükmü, yalnızca bir yerin değil, yeryüzünün bütünü için geçerli bir hükümdür.

3- İshak bin Ammar diyor ki Ebi Abdillah(İmam Cafer Sadık aleyhisselam)a: Şabanın yirmi dokuzunda hava bize bulutlu olursa ertesi gün Ramazan ayının birinci günü diye oruç tutayım mı? Diye sordum. İmam, "Hilali görmeden o gün oruç tutma, daha sonra başka şehirin halkı o gece hilali görmüş olduklarına şahidlik ederlerse, o günün kazasını et."

Bu sahih rivayet açıkça, bir şehirde hilalin görülmesinin diğer bütün şehirlerde de isbat olması için yeterli olduğuna açık bir delildir. Diğer yerlerin ufuklarının aynı veya ayrı olması fark etmemektedir. Aksi halde İmam mutlak bırakmaz, bunu beyan ederken açıkça belirtirdi.

4- Abdurrahman bin Ebi Abdillah diyor ki Ebi Abdillah(İmam Cafer Sadık aleyhisselam)a Şabanın yirmi dokuzunda bizde hava bulutlu olması durumunda Ramazan hilali ile ilgili hükmü sordum. İmam "o gcenin sabahı oruç tutma, daha sonra başka şehirin halkının o gece hilali gördüğü anlaşılırsa o günü kaza et." Buyurdular.

Bu sahih rivayet te, aynen önceki rivayet gibi bizim zikrettiğimiz noktalara delalet etmektedir.

Kurban ve Fıtır bayramlarının nasıl kılınacağı ve orada geçen tekbiratlarla ilgili gelen rivayetler de buna şahitlik etmektedir. Çünkü ordaki tekbiratta şu cümle geçmektedir: "Müslümanlar için bayram karar kıldığın bu günde senden diliyorum."

İmam aleyhisselamın sözünde işaret edilen "bu günde" belirgin, özel bir gündür ki Allahu Taala Müslümanlar için o günü bayram kılmıştır.

Farklı şehirlerde hilalin görülmesi bakımından farklı ufuklarına göre günler kastedilmemiştir. Bu bir açıdan anlaşılandır. Bir diğer açıdan ise, Allah bu günü sadece bayram namazı kılınan bir şehir halkı için değil,bütün Müslümanlar için bayram günü karar kılmıştır.

Bu iki noktanın ışığı altında elde edilen sonuç şudur: Bayram günü bir gündür ve bu bir gün, ufuğu ve gün doğumu farklı olan her yer için geçerlidir.

Ayrıca, Kadir Gecesi ile ilgili ayet de bizim zikrettiğimize açıkça delildir. Kadir gecesi ufuklarının ihtilaflı olmasına rağmen Yer yüzündeki bütün şehirlerin insanları için geçerlidir. Kur'an-ı Kerim'in bir gecede inmiş olması, bu gecenin de bir gece olduğu, o gecenin kadir gecesi olduğu ve onun bin aydan hayırlı olduğu ve bütün hikmetli işlerin bu gecede ayırd edildiği gerçeği, bu sonucu zorunlu kılmaktadır.

Bilindiği üzere, her hikmetli işin o gece tefrik edilmesi yer yüzünde yalnızca bir yere mahsus olmayıp bütün yer yüzünü kapsamaktadır. Bu işin bir tarafı, bir diğer taraftan da bir takım rivayetlerde geldiğine göre, ölümler, belalar, rızıklar kadir gecesinde yazılır ve bütün hikmetli işler bu gecede ayrıştırılır. Şurası açıktır ki rızıkların, belaların ve ölümlerin bu gece yazılması bütün dünya için geçerlidir, sadece bir bölge için değildir. Bu iki mananın ışığı altında diyebilirz ki Kadir gecesi bütün yer yüzü insanları için geçerli tek gecedir, her bölgeye özel bir Kadir gecesi yoktur.

Bunlara ek olarak bütün rivayetlerin ufuk birliğine değinmemiş olması da bu görüşümüzü doğrulamaktadır. Ufuk birliğini şart koşan zayıf bir tek  rivayet bile gelmemiştir.

Buradan anlaşılıyor ki meşhurun bu zihaba kapılması rivayet cihetinden olmayıp, zikrettiğimiz üzere bu meseleyi güneşin doğuş ve batışıyla mukayese etme yanılgısındandır. 
Arada yanlış bir kıyasın yapıldığı ortadadır.(*)

--------------------------------------

 

(1)              Astronomların önceden bildirmeleriyle hilal sabit olmaz fakat, eğer insana onların sözünden yakin gelirse o yakine amel etmesi gerekir. (İmam Humeyni)

Astronomların bildirmelerinden yakin veya güven gelirse ona amel etmelidir.{Hoî,Tebrîzî, Sîstani, Behcet} (Tevzîhu'l-Mesail-i Meraci' c. 1, s, 998) Astronomların bildirmelerinden yakin veya güven gelirse ona amel etmelidir.{Horasanî} (Tevzîhu'l-Mesail, s.302)

İnsana yakin getiren herhangi bir şey vasıtasıyla hilal sabit olur. {İmam Humeyni} (Tevzîhu'l-Mesail-i Meraci' c. 1, s, 996) İnsana yakin veya güven getiren herhangi bir şey vasıtasıyla hilal sabit olur.{Hoî, Tebrîzî, Sîstanî} (Tevzîhu'l-Mesail-i Meraci' c. 1, s, 996) İnsana yakin veya güven getiren herhangi bir şey vasıtasıyla hilal sabit olur.{Horasanî} (Tevzîhu'l-Mesail, s.301) Çeviren.

(2)                Ebu Cafer Muhammed b. Hasan et-Tusî (385-460 H.)

 

(3)                Hasan b. Yusuf b. Ali b. Mutahhar Hillî(647-726 H.)

(4)                Şeyh Şemsüddin Ebu Abdillah Muhammed b. Cemal, Mekki Amulî(734-786 H.)

(5)                Muhammed Muhsin b. Murtaza b. Muhammed Kâşânî(1007-1091 H.)

(6)                Yusuf b. Ahmed b. İbrahim b. Ahmed b. Salih b. Usfur ed-Derazî Bahranî(1107-1186 H.)

(7)                Şeyh Muhammed Hasan b. Baqir b. Abdirrahman(1192-1266 H.)

(8)                Ahmed b. Muhammed Mehdi Neraqî(1185-1245 H.)

(9)                Seyyid Ebu Turab b. Seyyid Ebulqasim b.Seyyid Muhammed Mehdi Musavî Hunsarî Necefî(1271-1346 H.)

(10)                Ebu Yusuf Seyyid Muhsin b. Seyyid Mehdî el-Hekim(1306-1390 H.)

 (*) Bu ayrıntılar İmam Hoi’nin “el- Mesailu’l-Muntahaba” adlı risalesinden alınmıştır. Bu o risalenin sonunda yer alan “Tefasilu subuti’l-hilal” konu başlığı altında basılmıştır. (Minhacu’s-Salihîn el-ibadetü ve’l-muamelat s.280)

Hamit TURAN
Dünya Caferi Alimler Birliği
Hilal Tesbit Komisyonu Üyesi.
Zeynebiye Camii İmamı

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.