Zeynebiye - Ehlibeyt Dünyasının Gündemi | Türkiye Caferileri

 

 

 

 “Nato müdahalesine hayır”

“Esad devrilirse Suriye’de Irak gibi yıllarca kaos ve iç savaş olur”

“Uçağımızın orada ne işi vardı?”

“Esad’ın reform yapmak için zamana ihtiyacı var”

“Esad’ın Suriye’de halk tabanı da var”

“Türkiye Katar ve Suudi Arabistan gibi demokrasi düşmanı diktatörlerle Suriye’ye demokrasi götürmeye çalışması çelişkili bir durum değil midir?”

“Niçin birden bire Suriye meselesinden dolayı bütün komşularımızla düşman olduk?”

“Türkiye ABD’nin ve Batı’nın bölgedeki hedeflerini takip ediyor”

Yukarıdaki cümlelere benzer bir iki cümle kurmanız,  Esadçı, Basçı veya en hafifiyle “dilsiz şeytan”  olarak mimlenmenize yetiyor.

Suriye konusunda mesele, devletin resmi yayın organlarını ve hatta yandaş diye nitelenen medyayı aşmış durumda. Dört gazetecinin Esad söyleşisi planı bu durumu açıkça göz önüne seren bir örnektir.

Üçü gitmese de Cumhuriyet gazetesinden Utku Çakırözer gitti ve çok geniş bir söyleşi yaptı. Bu söyleşi sıradan bir söyleşi değildi. İçinde çok önemli konular barındıran ve Esad’ın son zamanlardaki olaylarla ilgili bütün görüşlerini yansıtan bir söyleşi idi. Önemine rağmen, bu söyleşi de çok geniş bir sansüre uğradı ve Türk medyasına pek yansımadı.

Bu geniş çaplı otosansürü, sadece düşürülen uçak olayı ile açıklamak mümkün değildir. Nitekim aynı krizi İsrail ile yaşasak, bu düzeyde bir sansürle karşılaşmazdık diye düşünüyorum.

Hükümet, Suriye olayını milli güvenlik sorunu olarak lanse edip medya üzerindeki doğrudan ve dolaylı baskısını haklı göstermeye çalışıyor. Hal bu ki Suriye bizim için bir milli güvenlik meselesi asla değildir. Şu anda biz Suriye için bir milli güvenlik meselesiyiz.

Neden mi? Çünkü Suriye’nin bizim milli güvenliğimizi tehdit edecek bir çapı yok. Ne yani, Suriye bizim topraklarımızı mı işgal edecek? Bize havadan karadan tacizde mi bulunacak? Yoksa bizim askeri sırlarımızı üçüncü bir tarafa mı aktaracak?

Suriye’nin Türkiye aleyhine oynama şansı bulunan tek kartı PKK dır. Ama o konuda da şimdiye kadar temkinli davranmışlardır. Çünkü Suriye hala Türkiye’yi karşısına almayı göze almış değil.

Karşımızda 20 milyonun altında nüfusu bulunan, topraklarının bir kısmı hala İsrail işgalinde olan, zayıf ekonomili bir devlet var.

Bir can bir dünya kadar önemlidir. Bu yüzden uçak düşürme olayının mazur görülmesi imkânsızdır. Ama sonuçta Türk halkı olarak, Suriye’yi kınamakla birlikte “neden düşürme gereği duydular?” diye de kendi hükümetimizi sorgulamamız gerekmez mi?

Halk yöneticilerini sorgulamalıdır, hem de kesintisiz olarak. Sorgulanmayan yönetici her zaman “azma eğilimi” içinde olabilir. Bunun istisnası da olmaz. Bir kişi kendi eğilimleri, ideolojik idealleri uğruna bir ülkeyi felakete sürükleyebilir. Tarihte bir çok örneği görülmüştür bunun. Bundan sonra da görülmeye devam edecektir.

Ülkemizde medya gruplarının aynı zamanda büyük ticari faaliyetleri bulunuyor. Bu yüzden hükümetle ters düşmeye korkuyorlar, hem de çok korkuyorlar.

İşte tehlike de burada başlıyor. İç siyasi kavgalar bir yana, Suriye meselesi gibi kader belirleyici yol ayrımlarında, medyanın, yazarların, aydınların her türlü mülahazayı bir kenara bırakıp pervasızca kendilerini yönetenleri sorgulaması gerekir.

Korkmayın, düşmanın değirmenine su taşımız olmazsınız. Düşmanın bizi öğütecek kadar güçlü bir değirmeni falan da yok. Bizi öğütse öğütse, dediğim dedik bir hükümetin büyük tarihi yanlışları öğütür.

Denetlemediğimiz, eleştirmediğimiz yöneticilerimize en büyük kötülüğü biz yapmış oluruz. Çünkü denetlenmeyen güç hata yapmaya daha yakındır.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.